Aynı filmi bir daha görmek istemeyenler


Gelişmiş toplumlarda tüketicinin örgütlü tavrı çok önemlidir.
Oralardaki tüketici, belki ekonominin karmaşık ve genellikle kendini dolaylı biçimde etkileyen konularında olayı kavrayamayabilir ama cebini doğrudan ilgilendirdiğini anladığı konularda hemen tepkisini gösterir.
Bu tepkinin derecesi, içinde bulunulan toplumdaki bilinç, özgüven ve ülkedeki demokrasi anlayışının gelişmişliği ile de çok yakından ilişkilidir. Sindirilmiş, örgütlenmeden korkan toplumlarda tüketici tepkileri kısa dönemlerde oldukça zayıf tır. Ama bu tepkisizlik mutlaka sürecek diye bir şey düşünülemez. Buralardaki tüketicinin tepkisi yavaş yavaş gelişir ve bıçak kemiğe dayandığında “patlama” şeklinde ortaya çıkabilir.
Toplumsal yaşamda doğru olan, tüketicinin örgütlenmesi hatta örgütlendirilmesidir. Böylece halkın ekonomik konulardaki nabzı daha rahat kontrol edilir, kötü ürünler kolay elenir, özel sektör ya da kamunun aldığı bazı ters kararlar daha çabuk fark edilir ve çabuk fark edildiği için de ilişkilere fazla hasar vermeden, itibar zedelenmeden daha kolay geri çekilebilir.
Belki baştan biraz ters gibi gelecek ama kapitalizmin en gelişmiş o ülkesinde, kısaca “patronlar” diyeceğimiz mal ve hizmet sunucularının daha fazla para kazanmak için yapmadıkları kalmayan Amerika’da tüketici hakları bizi şaşırtacak ölçüde ileri değil midir?
Nasıl şaşırtmasın ki belki bizde biraz kendimizin onlardan daha akıllı olduğumuzu göstermek, biraz da karşı tarafı küçümsemek için şöyle bir örnek veriliyor:
Söylentiye göre, Amerika’da bir bayan, banyo yaptırdığı kedisini kızılötesi sistemle çalışan mutfak fırınında kurutmaya kalkınca zavallı kedi kızararak ölüyor, bu bayan da üretici firmayı, kullanım kılavuzunda “dikkat-bu fırında kedi kurutulmaz” yazmadığı ve zavallı kedisinin ölümüne neden olduğu için mahkemeye veriyor.
Ya bizdeki uygulama ne?
Örneğin sabah işe gitmek üzere otobüse biniyorsunuz, tam yolun ortasında motor arıza yapıp duruyor ve şöför gayet sakin bir biçimde “beyler bi zahmet inelim de şu arabaya bir el atalım!” diyor. Siz de takım elbiseniz ve iş kıyafetinizle arabaya el atarak durumun kurtarılmasına yardımcı oluyor, ama kir pas içinde kalmanıza rağmen bu aracın neden bakımsız yola çıkarıldığına, neden üzerinizin batmasına, işinize geç kalmanıza sebep olduğunu sorgulayıp kimseye bir şey söyleyemiyorsunuz.
Hadi isterseniz bir söyleyin bakalım, en başta yolculardan alacağınız cevap muhtemelen şöyle olabilir: “Seninki bir şey mi? Geçen gün bizim arabanın kapısı kopup düştü de hep birlikte içeri alıp devam ettik!”
Kısacası, Türkiye’de bir şey olduktan ya da başınıza geldikten sonra, genelde pek yapılmaz ama istediğiniz kadar karşı çıkın, sağa sola şikâyet edin hiçbir çözüm almak mümkün değil.
O kapıdan o kapıya dolaşır durur, sonra da yaptıklarınızdan bir sonuç alamayacağınızı görüp vazgeçer, verdiğiniz emeğe ve zamana acırsınız.

Bakın bunun çok çarpıcı bir örneğini söyleyeyim, durumu siz değerlendirin.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Elektrik Gaz Otobüs idaresi “EGO” bilet fiyatlarını şöyle ilan etmiş:

2 binişlik tam bilet 3.38 TL (Yani tek bilet 1,69 TL)
10 binişlik tam bilet 13.90 TL (Yani tek bilet 1,39 TL)
20 binişlik tam bilet 27,80 TL (Yani tek bilet 1,39 TL)
Şimdi şöyle düşünün aceleyle bilet alıp bir yere gideceksiniz rakamlardan anlaşılacağı gibi iki bilet istiyorsunuz ve herkeste olduğu gibi sizde de 3.38 TL gibi bir para olmayacağına göre mecburen gişeye ya 4 ya da 5 TL veriyorsunuz.
Bileti aldınız, peki ya paranın üstünü?
İşte sizi çıldırtan ve aptal yerine koyan durum burada başlıyor. Çünkü on binlerce kişinin bilet aldığı o gişede her ikili bilet alana 2 tane 10 kuruş verecek kadar bozuk para yok! Gişeyi bırakın piyasada bile arasanız bulmanıza imkan yok.
Herkes gibi üstü kalsın deyip bilet bedelini belediyeye öder, kalanı belediyecinin olsun mu dersiniz, otobüse binmekten mi vazgeçersiniz yoksa bu adamı aptal yerine koyan ama kendi içinde hesaplı (!) tarifeye göre paranızın üstünü veremeyeceğini söyleyip sırıtan görevli(!)den olan alacağınızı kayda geçirmek için tutanak mı tutturursunuz?
Haydi, tutturdunuz, sonra da alacağınızı almak için EGO’ya dilekçe mi yazarsınız?
Bu yazı yazıldığı 2009 Kasımında bu film Ankara’da oynamaktaydı.
Şimdi seyredip seyredip kendinize kahretmeyi mi tercih edersiniz yoksa bu işteki ali cengiz oyununu bir daha görmemek için uygun bir zamanda Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden bir biçimde hesap mı sorarsınız?
Bilinçli tüketici sizsiniz, ben sadece ne yapacağınızı merak ediyorum.