Ekonomideki hava sıcaklığı ile hissedilen sıcaklık farklı mı?

Ülke ekonomisinin nasıl gittiği konusunda hükümetin ya da hükümetin etkisini hisseden kimi kurumların yayınladığı istatistik sonuçları genellikle “iyimser”dir.
İşsizlikten üretime, dış ticaret açığından kalkınma hızına, fiyat endekslerinden bütçeye kadar yayınlanan pek çok istatistikte hep bu iyimser hava vardır.

“Rakam rakamdır ya da hesaplamanın iyimseri mi olur?” diyenler olabilir.
Olur, olur.
İstatistik denen şey tamamen rakamsaldır fakat nereden baktığınıza göre de epeyce farklı sonuçlar verebilir.

Biraz latife tarafı vardır şüphesiz ama, istatistik konusunda şu benzetme oldukça yaygındır:
“Üç türlü yalan vardır:
1)yalan 2)kuyruklu yalan 3)istatistik”

Türkiye, biraz dünyadan ama daha çok da kendinden kaynaklanan derin bir kriz içindedir. Bize göre dünyadaki kriz bir biçimde azalsa, hatta bitse bile bu gidişle bizde daha uzun seneler devam edecektir.

Dünya krizi neyse ama ne yazık ki bizim kendi krizimizden çıkış için yeni bir model üretemeyen ya da ürettirilmeyen ekonomimizin bu halini tartışmak ve çözüm aramak yerine hükümetçe sadece siyasi demeçler verilmekte, insanlara umut dağıtılmaya çalışılmaktadır.

Verilen umutlar insanları nereye kadar oyalayabilir?
Haydi, bir süre umutla oyaladınız, acaba bu oyalamalar işin çözümünü daha da zorlaştırmayacak mıdır? Çözümsüzlükle geçirilen zaman o faturayı kabartmayacak mıdır?
Yetkililerce istatistiklerin iyimser çıktığı söylense de işin içindeki insanların durumu belli değil midir?

Dinlediğimiz hava raporlarından dolayı kulağımızda kalan bir klişe vardır:
Hatırlayalım, önce hava sıcaklığı söylenir ardından hissedilen hava sıcaklığı diye bundan daha farklı bir sıcaklık. Teknik açıklamasına göre havanın sıcaklığı bölgedeki nem, rüzgâr ve radyasyon düzeyine bağlı olarak ölçüldüğü yerden biraz daha farklı hissedilir.

Galiba bizim ekonomideki resmen ölçülen sıcaklık ile esnafın, memurun, emeklinin ve kimi insanlarımızın hissettikleri sıcaklıklar da bu nedenle birbirinden farklı çıkıyor.
Öyle ya
İşsizlik oranı düşüyor deniyor ama bir bakıyorsunuz etrafınızdakiler hep işsiz.
Ekonomi canlanıyor diyorlar ama bir bakıyorsunuz esnafın ağzını bıçak açmıyor.
Krizden çıkıyoruz diyorlar ama bir bakıyorsunuz kapanmış hiçbir fabrika ya da atölye yeniden açılmıyor.
Enflasyon düştü diyorlar, bir bakıyorsunuz ki üretim maliyetler artmakta.
Faizler düştü diyorlar, bir bakıyorsunuz ki faiz gelirine bağlı olarak bankaların kazançları düşecek iken tam tersine artıyor.

Niye böyle?
Niye hükümet ve “hükümetin etkisini hisseden kimi kurumlar”ın gösterdiği sıcaklıkla esnafın, vatandaşın hissettiği sıcaklık bu kadar farklı?
Acaba bu durum, bilimin söylediği gibi Ankara’nın tepelerindeki rüzgârla İstanbul’un ya da Anadolu nun çeşitli yörelerindeki rüzgârın farklı esmesinden mi?
Yoksa söyleyenlerin bulunduğu yer kuru da sizin bulunduğunuz yerdeki nem mi biraz farklı?