İki gemi yan yana haydayabilir misin?


Daha çok Trakya Romanlarının dilindedir:
“İki gemi yan yana haydayabilir misin (*),
yârim benim sevdama dayanabilir misin”

Yazıya başlarken, son günlerin gergin siyaset ve kriz ortamında konuya neşeli girip havayı biraz yumuşatalım istedim.
Şarkıdaki soruyu, gelin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na soralım:
“İki gemi yan yana, haydayabilir misin ?”
Bilindiği gibi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin “İDO” olarak anılan bir denizcilik şirketi vardır.
Bu şirket, İstanbul belde halkının denizden ulaşımını -yine halkın yararına sağlamak üzere- yani İstanbulluların işten eve, evden işe kolay ve ucuz gidebilmeleri için kurulmuştur.

Peki bu “hizmet” özel sektör tarafından yapılamaz mıydı?
Herhalde yeterli ve uygun görülmemiş ki, içinde bulundukları partinin bunca özelleştirme gayreti varken İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu işi kendisi üstlenmek durumunda kalmıştır.
Yani Romanların şarkısındaki söyleyişe uygun olarak gemileri “haydamaya” başlamıştır.
Şimdi bu durumda İDO’nun gemilerini kim “haydar”?
Tabii ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı…

Gerçi Sayın Başkan zaman zaman “Onlar bağımsız şirketlerdir, ayrı yönetim kurulları vardır, murakıpları vardır, denetlenirler” türünden bu konuyu kendinden ve yönetimindeki belediyeden bağımsız gibi algılatmaya çalışır ama iş öyle değildir.

İDO bir Anonim Şirkettir yani sade vatandaşların sahip olduğu gibi bir “ticaret şirketi”dir.
Belediyelerin ticaret şirketi kurmaları yöntemi, bazı belediyecilik hizmetlerinin bu şirketler eliyle yapılırken istihdam, ihale, satın alma ve benzeri işlerde Sayıştay denetimi ve mevzuat karşısında “kolaylık sağlanması” ve “sorumluluğun azaltılması” düşünceleriyle bulunmuştur.
Peki, İDO’nun ticaret şirketi olmasına karşılık sermayesi kime aittir?
Tabii ki “kamu”ya, yani devlete ve millete.
Bu şirketin yönetimi kimin elindedir?
-Yönetim kurulunun
Bu şirketin yönetim kurulunu kim tayin eder?
-Sermayesine sahip olan İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı
İstanbul Büyükşehir Başkanlığı’nda kimin sözü geçer?
-İstanbul Belediye Başkanı’nın.
Şimdi şapkamızı önümüze koyarak düşünelim: Acaba bir kamu yöneticisi, kamuya ait bir kısım sermayeyi özel hukuk hükümlerine tabi bir şirkete koyar ve yönetirse o kişinin kamuya karşı sorumluluğu ne olur?
O sermaye iyi idare edilemezse ,
O sermaye kamu yararına işletilemezse bu işe “kamu” yani devlet ve millet ne der?
Kamu’nun ne dediğini bir yana bırakıp biz şimdilik “gemilerin nasıl haydandığına” bakalım:
Sitesindeki bilgilere göre
“İDO İstanbul Deniz Otobüsleri Sanayi ve Ticaret A.Ş., İstanbul'un deniz ulaşımına ve trafik sorununun çözümüne katkıda bulunmak amacıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından 1987 yılında kurulmuştur.”

“İDO, artan talepler doğrultusunda, yeni hatlar açarak ve maliyetleri daha da düşürerek İstanbullulara daha ucuz yolculuk olanağı da sağlamayı hedefliyor….”

“İDO filosunda, yan hizmet gemileri ile birlikte, toplam 103 gemi bulunmaktadır.”

Buradan anlaşıldığına göre, İDO’nun devlet-millet parasıyla edinilmiş 103 gemisi var mıdır?
Şirketin amacı, maliyetleri daha da düşürerek İstanbullulara daha ucuz yolculuk olanağı sağlamak değil midir?
Şimdi bakalım ne yapılmış:
Yine İDO Internet Sitesinden alıntı yapalım:

-2007 Mart ayında Singapur'da inşa edilen 2 yeni deniz otobüsü İDO filosuna katılmıştır.
-17 Nisan 2007 'de Austal tarafından inşa edilen 225 araç ve 1200 yolcu kapasiteli Osman Gazi - 1 Hızlı Feribotu İDO filosuna katılmıştır.
-2007 Mayıs ayında Singapur'da inşa edilen 3. deniz otobüsü İDO filosuna katılmıştır.
-2007 Temmuz ayında Singapur'da inşa edilen 4. ve 5. deniz otobüsleri İDO filosuna katılmıştır.
-16 Ağustos 2007'de Austal tarafından inşa edilen ve Osman Gazi -1 feribotunun ikizi olan Orhan Gazi - 1 feribotu İDO filosuna katılmıştır.
-11 Aralık 2007 'de, Türk mühendisleri ve işçilerinin emeğiyle, bir Türk tersanesinde inşa edilen Suhulet araba vapuru İDO filosuna katıldı.
-Mart 2008 'de , Suhulet'in kardeş gemisi Sahilbent, İDO filosuna katıldı.
-20 Haziran 2008 'de, Sultan Ahmet araba vapuru törenle hizmete alındı.
-4 Eylül 2008 'de, Sadabat araba vapuru hizmete girdi.
-Kasım 2008'de, DAMEN tarafından Çin'de inşaa edilen Double-Ended tipi Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman hızlı feribotları İDO filosuna katıldı.
-Aralık 2008'de, İstanbullular'ın seçtiği Model 4 vapurlarından ilki olan Fatih vapuru hizmete alınmıştır.
-Mart 2009'da, Model 4 vapurlarından ikincisi olan Kadıköy vapuru hizmete girmiştir.
-Mayıs 2009'da, Model 4 vapurlarından üçüncüsü olan Beyoğlu vapuru hizmete girmiştir
Yani 2007 Martından itibaren 15 yeni gemiyi daha filoya katmıştır.
Bakın Sayın Genel Müdür başarıyı ve genişlemeyi nasıl anlatıyor:

“Ro-Ro projesi ile kamyonların İstanbul'a girmeden Ambarlı çıkışından direkt denizyolu ile Bursa'ya taşınması öngörülüyor. Bu proje ile amaç, İstanbul'un köprü trafiğine alternatif ulaşım yollarını genişletmek. Bağlantı yolları, depo alanları gerekiyor. Bu bize 300 milyon Euro maliyet getirecek. Bu kapsamda 4 gemi yapılacak ve günde 4 bin araç taşıyacağız. (16 Aralık 2007-Star)
Sayın Topbaş’ın o dönemlerdeki bir demeci de şöyle:
“Denizde, çok daha hızlı sefer yapacak gemiler getireceğiz’ dedik.
Bu, ‘eski gemiler satılacak’ şeklinde anlaşıldı. ‘Eski gemileri satacağız’ demedik. Bir anket yaptık, vatandaşın isteğine göre 5 gemi siparişi verdik. Bu rakamı 20’ye çıkaracağız.” (25 Nisan 2008-Milliyet)
Gelelim yine aynı dönemlerdeki, yani iki ay sonraki bir başka habere:

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı (İBB) Kadir Topbaş, İDO ve İGDAŞ'ın özelleştirmesinin belediye seçimleri sonrasına kaldığını söyledi. CNBC-e'nin sorularını yanıtlayan Topbaş, bu iki şirketin satışından 10 milyar dolar gelir beklediklerini ifade etti. (14 Haziran 2008-Sabah)
Biraz uzattık ama şimdi gelelim sadede:
Peki sayın İDO’cular ve Sayın Topbaş,
-Siz bu İDO’yu İstanbul halkının malını, yine İstanbullulara daha iyi hizmet için kurup geliştirmediniz mi?
-İDO’yu hem satmaya karar verip hem alabildiğine borçlanarak yeni yatırımlara girmediniz mi?
-Hem başarılıyız deyip hem de şimdi Belediye Meclisi’nden satış izni isterken “İş yükünün dinamik ve mali gücü yüksek bir şirket yapılanması gerektirmesi, şirketlere sermaye sağlanması,deniz yolu ile toplu taşımacılık hizmetinin etkin şekilde yürütülmesi..” ni gerekçe göstermiyor musunuz?

Sizde “İş yükünün gerektirdiği dinamizm” yoksa niye alabildiğine borçlanarak yatırıma girersiniz? Bu dinamizminiz varsa niye bu malı satmaya yeltenir ve İstanbul’un ulaşımını ticarileştirmeye kalkarsınız?
Mali gücünüz yoksa niye gemiler alır, varsa niye İDO’yu satmaya kalkarsınız?
Taşımacılıkta etkin değilseniz niye bu işi abartırsınız, etkinseniz niye bunu özel sektör daha iyi yapar dersiniz?
Hele böyle 10 milyar dolarlık bir satış izni isterken neden Meclis’te yeteri kadar tartışılmasına imkân vermez ve fırsat versek birkaç dakikada karar aldırmak istersiniz?
Dilimin ucuna geldi ama, o "Karga ve Kilisenin Çanı" fıkrasını anlatmayacağım onun yerine konuyu yine Romanların şarkısını söyleyerek bitirelim:

“İki gemi yan yana haydayabilir misin”
Haydayamazsan niye bu işlere kalkarsın?
Haydarım dersen niye satarsın?

(*) haydamak: sürmek, yürütebilmek