Göz açıp kapayıncaya kadar neleri değiştirmelisiniz?


“Mzee Jomo Kenyatta”

Doğduğunda ona kendi dilinde “Kamua Ngengi” adını verdiler.

20 Ekim 1894 ile 22 Ağustos 1978 tarihleri arasında yaşadı.

Doğu Afrika'nın en ünlü kabilesi olan “Kikuyu”lardandı.

İngiliz misyonerler tarafında himaye altına alındı ve hıristiyanlaştırılarak kendisine “John Peter” adı verildi.

Londra ve Moskova’da eğitim gördü.

Manchaster'de toplanan Pan-Afrika Kongresi'ni yönetti.

Kenyatta’nın Afrikalılar üzerinde büyüleyici bir gücü vardı.

1952 yılında Afrika'da beyazlara karşı Mau Mauların yürüttüğü ulusçu nitelikteki ayaklanmanın sorumlusu olarak İngilizler tarafından tutuklandı .

Yargılandı ve yedi yıl hapis ve bir yıl sürgün cezası aldı.

Kenyatta cezasını çekerken Kenya Ulusal Bağımsızlık Eylemi zafere ulaştı ve ülkede sömürge yönetimi sona erdi.

1963’de Kenya Cumhuriyeti kurulduğunda özgürlüğüne kavuştu ve ülkesinin önce başbakanı, sonra devlet başkanı oldu.

1978 yılında öldü.

Afrikalı lider Kenyatta, dünyada şu özlü sözü ile tanınır:

“Avrupalılar geldiklerinde onların elinde İncil, bizim elimizde ise topraklarımız vardı.
Bize gözlerimizi kapatıp dua etmeyi öğrettiler.
Gözlerimizi açtığımızda baktık ki İncil bizim elimizdeydi.
Topraklarımız ise beyazların olmuştu.”


Acaba Kenya’nın yerli halkı hangi yanlışı yapmıştı da, onlar bu yanlışın içinde iken altlarındaki topraklarının -belki kimse kamyonlara yükleyip Afrika’dan uzaklara da götürmemişti ama- mülkiyeti el değiştirmişti?

***
Geçtiğimiz günlerde Türkiye ekonomisine ilişkin bazı yeni veriler açıklandı.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun tespitlerine göre:

-2010 yılı Haziran ayında, 2009 yılının aynı ayına göre ihracat %14,8 artarken ithalat daha fazla, %21,5 arttı. Aynı dönemde dış ticaret açığımız 4,1 milyar dolardan 5,6 milyar dolara çıktı.

-Türkiye 2009 Haziranında ithal ettiği malın %66,7’si kadar ihracat yapabiliyordu. 2010 Haziran ayına gelindiğinde sadece %63’ü kadar ihracat yapabiliyor.

-Gelir dağılımı konusunda en son 2008 yılı için toparlanabilen verilere göre: nüfusumuzun en zengin yüzde yirmisi yani 14,3 milyon kişi milli gelirin %46,7’sini alıyor. En alt gelir gurubundaki 14,3 milyon kişinin aldığı pay ise %5,8
Gelir dağılımındaki zengin ile fakir arasındaki bu adaletsiz yapı 2007’de neyse 2008 yılı sonunda da aynı kalmış.

-Nüfusun %16,7’si yani 11,9 milyon kişi yoksulluk sınırının altında ve resmi tespitlere göre “yoksul”.

-%57,7’si yani 41,2 milyon kişi (konut kredisi ve konut masrafları hariç) borç ve taksit ödüyor.
Bu borçlulardan %25’i yani 10,5 milyon kişinin borçları hanesine büyük yük getiriyor.
-Nüfusun %82,6’sı yani 59 milyon kişilik nüfusun olduğu grup yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını” ekonomik nedenlerle karşılayamamaktadır.

-% 39’unun yani 27,9 milyon kişinin yaşadığı konutunda “sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi vb.” sorunlar söz konusu.

-Bir önceki yıla göre memlekette büyük baş hayvan (sığır) sayısı % 1,2 küçük baş hayvan (koyun, keçi) sayısı % 9,1 azalmıştır.

-30 Temmuz 2010 tarihi itibariyle kamunun yani devletin 343 milyarı iç, 118 milyarı dış olmak üzere toplam 461 milyar TL borcu var.

Bu borçtan her bir kişi başına düşen pay 6.358 TL.
Örneğin aileniz beş kişiyse yaklaşık yeni bir otomobil parası.

***
Şimdi gözlerinizi kapayın ve düşünün.

44 gün sonra, yani göz açıp kapayana kadar geçecek bir süre sonra, elinizde Anayasa Mahkemesine hâkim seçme usulünden, kadın erkek eşitliğine; Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısından Ekonomik ve Sosyal Konsey’in durumuna kadar her konuda yenilikler getirecek bir anayasamız olabilir.

İyi düşünün ve “geleceğiniz için”, buradaki 26 konunun hepsini topluca değerlendirerek ve öyle teferruata girmeden, tek kelime ile oyunuzu belirleyin.

Kararı sizler 72,5 milyon vatandaşımız gönlünüzden geçtiği gibi ve tamamen kendi düşüncelerinize göre vereceksiniz.

Bu işlerin düzelmesi için gerekli görüp değişikliklere“Evet” diyorsanız beyaz; bana sorulacak asıl konular nerede deyip karşı çıkıyorsanız ve “Hayır” diyorsanız kahve rengi oy kullanın.