Siyaset için siyaset ve yeni projeler


Siyasette “proje”, doktorun hastaya yazdığı “reçete” gibidir.
Vücut güçsüz, tansiyon yüksek, durum vahimse, doktorun işi hasta bedenin dengesini düzeltecek ilaçları seçip reçetesini yazmaktır.
Durum sağlıklı, her şey normalse, doktor yazmaz “git keyfine bak” der.

Reçetesizlik bir başka durumda daha söz konusudur:
Ümit yoksa!
Alın götürün der doktor hasta yakınlarına, hoş tutun yeter, yapacak başka bir şey yok.
Bir başka durum:
Hastanın ihtiyacı vardır ama doktor yanlıştır, ihtisası olmadığı için göstermelik birkaç ilaç yazar, bir Penisilin vurur gönderir; sanılır ki ertesi gün hasta maça çıkabilecek!

Son bir durum:
Hasta son demlerindedir, yakınları mal peşinde; bile bile uzmanına götürmezler, iyi gelecek diye vitamin hapı içirip işin sonunu beklerler ki cinayettir.
Kişi için böyle olan acaba toplum için de böyle midir?
“Maşallah, bak borç harç ayaklarının üzerinde durabiliyor, kolu bacağı da yerinde” dediğimiz memleketimiz üzerine çeşitli teşhisler var:

Önce “bir şey gerekmez”  türünden olanları sayalım:
“Bundan sağlıklısı yok, hasta diyenler kendileri hastadır.”
“Bir yarışa soksak en azından ekonomide dünya altıncısı olur”
“Öyle göründüğüne bakmayın ne yedi canlıdır o, on beş devlet batırıp on altı kere yenisini kurmuştur.”
“Vallahi ben bu işten anlamam, son gördüğümde aslan gibiydi”

Geçelim sıkıntılı olanlara;
“Yetişin dostlar memleket elden gidiyor”
“Durum vahim, acı ilaçları içmezse düzelemez”
“Sürekli kontrol altında olmalı, ilaçlarını aksatmamalı”
“Evet hasta ama bünyesi dayanıklı, moral verelim yeter”
“Halkımıza soralım, şifalı otları kaynatalım içirelim”
“Bir zamanlar Derviş doktor bir ilaçlar yazmıştı onları kullanmaya devam edelim!”
***
 Türkiye siyasetinde de durum buna benziyor.
İktidar taraftarlarına göre ekonomi taş gibi, kriz zaten teğet geçiyordu, şimdi tümüyle geride kaldı, sorunların üstesinden geliyoruz ve günden güne daha da iyiye gidiyoruz.
-Peki yapmamız gereken bir şey yok mu?
-Seçimlerden sonra sivil anayasa falan yaparız, bu arada çılgın projelerimizi de bekleyin! Marmara’ya yüzen eğlence adası, karşıdan karşıya teleferik falan…
-İyi ama batıyoruz diyenler var?
-Siz onlara bakmayın, memleket yerinde duruyor, onlar kendi batışlarının feryadını ediyorlar. Seyredin bakın önümüzdeki günlerde nasıl daha da batacaklar!
***
İktidar partisi olup da kötüye gidiyoruz diyen olmamıştır.
Muhalifler zaten kolay kolay olumlu bir şey söylemezler diyelim…
Hangisine inanacağız?
Bu durumda en iyisi halka sormak.

Bakın iki resmi kurum Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve TC Merkez Bankası, Ağustos ayı için birlikte bu işi yapmışlar ve vardıkları sonucu yakın bir tarihte, 16 Eylül 2010’da yayınlamışlar.
Kastettiğimiz çalışma, “Tüketici Güven Endeksi.”

Bu tarihin özelliği, referandum dolayısıyla AKP’nin boş bulduğu her yeri lehine sloganlarla donattığı, Ramazan dolayısıyla sokaklara iftar sofraları kurdurduğu günler olması.
Yani kimsenin aç, açıkta bırakılmadığı kutsal günler.
Yani rüzgâr alabildiğine iktidardan yana eserken…

Önce özet bir bilgi verelim:
Tüketici güven endeksinde endeks 100'den büyükse tüketici (halk) iyimserdir denir
100 ise ne iyimser, ne kötümserdir,
100’den küçük ise kötümserdir.

Açıklamaya göre Temmuz ayında 87,48 olan tüketici güven endeksi, Ağustos ayında bir önceki aya göre yüzde 0,14 oranında azalarak 87,35 olmuş.

Tüketici Güven endeksindeki bu düşüş,
-Gelecek dönem satın alma gücü,
-Gelecek dönem iş bulma olanakları ve
-Mevcut dönemin dayanıklı tüketim malı satın almak için uygunluğu
açısından değerlendirmelerin kötüleşmesinden kaynaklanmış.

Olay sadece bu ay için mi?
Haydi meraklısı için 2003- 2010 arasındaki eğilimi de söyleyelim:
(Aralık ayları itibariyle güven)
2003’de: %110,3
2004’de: %105,2
2005’de: %99,5
2006’da: %92,0
2007’de: %93,9
2008’de: %69,9
2009’da: %78,8
2010’da: %87,3 (Ağustos)

Şimdi söyleyin bakalım:
Referandumda pek de bilemediği konularda iktidara “evet” doğru yapıyorsun diyen halkımız, kendisini en çok ilgilendiren ve kahvede, dolmuşta, ev gezmesinde “hiçbir baskı altında kalmadan” ve “harbiden” söylediği, kendi arasında konuştuğu konularda neden böyle “hayır” güvenemiyorum, üstelik bu güvenim şimdi 2003’den 2010’a doğru gelirken daha da azaldı diyor?
İktidara 2003 sonunda halkın güveni ne idi, bu gün nedir?
Hastalık ilerliyor mu acaba, ne dersiniz?

***
Bu durumda sizin teşhisiniz de reçete yazılmasından yana ise -ki öyle görünüyor- durumdan çıkarılacak vazife, “bu böyle olmuyor” deyip derhal
-Halkın alım gücünü arttıracak,
-İş imkanları yaratacak,
-Geleceğe güvenle bakmasını sağlayacak
Köklü değişiklikler yaratacak
“yeni projelerin” geliştirilmesi değil midir?
Onu da yapmazsanız, siyaset için siyaset halka ne getirir?
Kahvedeki, dolmuştaki, evdeki halka sorarsanız doğruyu söyler:
“biri gider, biri gelir…”

Meraklısına not: 2003-2010 Tüketici Güven Endeksi rakamları için