19 yıl sonra bir kere daha: Affeder misiniz?


Bundan tam 19 yıl öncesinde, meslek odamız TURMOB adına “Bilanço” dergisini çıkarıyorduk.
O derginin Aralık 1991 sayısında “Affeder misiniz?” başlıklı bir makalem yayınlanmıştı.

Zamanın hükümeti “vergi affı” hazırlıkları yapıyordu ve vergi borçlularına “haydi gene iyisiniz” dercesine bir tavır içindeydi.
Yazımda bu olaya, devlete borcunun altında o güne kadar ezilmiş; ardından bir de af çıkarılırken “haydi yine iyisiniz, bu iyiliğimizi unutmayın”  diyen hükümetin psikolojik baskısı altındaki yükümlülerin tarafından bakıyor ve onların da haklı olabileceğini anlatmaya çalışıyordum.

Basın “yine mi af” diyor; vergi borçlularını “niye ödemiyorsunuz” diye açıkça suçluyordu:
Haber başlıklarına göre; vergiyi zamanında ödeyenlerin yanında bu borç takanların yaptığı hiç dürüstlüğe sığar mıydı?
Hükümet ikide bir af kanunu çıkarmamalı, ödemeyenler mutlaka cezasını çekmeliydi.
Ve saire… ve saire.

Şimdi gündemde yine bir vergi affı var.
Vergi borçları yine birikmiş,
Hükümet yine “müjde”liyor,
Basında yine aynı nakarat: Hiç ödeyenle ödemeyen bir olur mu, affetmeyin onlar da akılları başlarına gelsin!
Güzel….

O zamandan bu zamana acaba bir şeyler değişti mi diye düşünüp koleksiyonumu karıştırdım; 19 yıl önceki dergiyi buldum, yazımı tekrar okudum:
Affeder misiniz
Tamamını buraya alamadığım ama altına bu gün de aynı duygularla imza atabileceğim yazımdaki bazı düşünceler şöyleydi:
“Vergi affı ilk bakışta politik bir karardır. Hükümet etme hakkına sahip olanlar, kendi politik değerlendirmelerine göre zaman zaman bazı vergileri affederler ya da affetmezler.
 Ama her politika bir ekonomik tavırdır.”

“Büyük sermaye vergi vermez…
Verdikleri verginin öyle devletin çarkını döndürebilecek büyüklükte olmadığının farkındadırlar.
Bunu kendilerine göre buldukları çözümlerle, hem de yasal ölçülerle yaparlar.
Bunun kamuoyuna benimsetilmesinde de başarıları tartışılmaz.
Esnaf değillerdir ki yüzde 25’ten başlayıp yüzde 50’ye kadar vergi versinler (O tarihte gelir vergisi oranları böyleydi)
Bakkal dükkânı açmamaktadırlar ki yatırım indiriminden, gümrük muafiyetinden yararlanmasınlar…
Hepsi de yasaldır ve vergi yasalarıyla kendilerine tanınan kolaylıklardır.

Firmalar bazında herkes de bu kolaylıklara taraftardır.
Memlekete yatırım yapılmaktadır, ihracat arttırılmaktadır, turizm gelişmektedir, borsa oturmaktadır ve benzeri güzel şeyler…
Hiç büyük sermayedarın kendi adına bunlardan şikâyetçi olduğu görülmez.
Ama aynı büyük sermayeyi kendi örgütleri içinde dinlediğiniz zaman tablo biraz karamsarlaşır.

Bu güzel teşviklerin vergi bağışıklıklarının olduğu ekonomide “gelir dağılımı hızla ve tehlikeli biçimde çarpıklaşmaktadır”.  
Bunlara dikkat edilmeli, önlemler alınmalıdır.
Kimdir bu gelir dağılımını çarpıklaştıranlar?
Kimlerdir bu çarpıklıkta mantar gibi büyüyüp sermayedar olanlar ve sonra da “Bu kadar da olmaz ki” … Vaziyet tehlike arz ediyor diyenler?”

“Uygulanan vergi politikasının sahipleri, vergi borçlarını mutlaka affedeceklerdir de, acaba o haksız uygulamalarla karşılaşanlar, sıkıntıyı çekenler…  
Siz yapılan yanlışları affedebilecek misiniz?”
***

Adı “yeniden yapılandırma”, “vergi barışı” ya da başka bir şey olsa da, yürürlükteki mevzuata göre devletin istediği ama alamadığı toplam parayı bir biçimde azaltması, azaltmakla birlikte faizsiz ya da düşük faizle taksite bağlaması gibi uygulamalar sonuçta “af”tır. Devlet alacağının bir kısmından “vazgeçmek” tir.
Bizim on dokuz sene öncesinden bu yana sorduğumuz ise, bu işte “kimin kimi affetmesi gerektiği “konusudur.

Devletin koyduğu kurala göre kendisine yüklenen vergileri ödemeyen/ödeyemeyen yurttaşlar mı?
Yurttaşların ödeme gücüne ve hakkaniyete uymayan vergileri isteyip de alamayacağını anlayınca “haydi seni affediyoruz, hiç olmazsa bir kısmını öde de takibimizden kurtul “ diye bir de “keyif bağışlayan” devlet mi?

Görüldüğü kadarıyla devlet 3-5 senede bir adı farklı olsa da af çıkarıyor. Her seferinde de “siz yüzsüzler, görevden kaçanlar” diye başlayıp üste çıkmaya gayret ediyor.
Medya’nınki ise; biliyorum ki yarısı hükümete arka çıkma, yarısı “vurun namussuza “ demenin kolay kahramanlığı.

Bir düşünün bakalım; salınan vergilerin ödenememesi, üç beş yılda bir sıfırlama olayları acaba bu halkın topyekun vergiye karşı etik dışı tavrından mı ? Yoksa masanın arkasında oturanların halkın ödeme gücünü düşünmeden, “bol keseden” vergi salması mı? ya da büyük sermayenin suyundan giden iktidarların “Ne kurtarırsak kardır” deyip vergiyi ufak esnafla işçinin, emeklinin, sıradan insanların üzerine yıkması ama ödeyemediği hadlere gelince “Hadi o zaman ödeyebildiğin kadarını öde, kalanını affedelim (!)” demesi mi?

Bizce bu dediğimiz gibi gelişen  olay şöyle: Hükümetin üzerinde etkili olabilen, en azından “bu kadarına karşıyız” diyebilen büyük sermaye, vergi yasaları biçimlenirken basbayağı kendi tercihlerini dayatıyor. Bu dayatmada yükün şimdi vergi borcu altında ezilenler üzerine yıkıldığı kesin.
Çünkü baktığımız zaman; her seferinde onlar borçludurlar. Üstelik bunun böyle olacağı bilinmesine rağmen yine de kendilerine ödeyemedikleri kadar yük bindiriliyor.

Uygulamada, bunların kimileri borç harç bir şeyler ödüyor ve “bak işte nasıl ödediler” sınıfına geçiyor.
Ya onu da yapamayanlar?
Onlar ödeyemedikleri, ödeyecek imkân bulamadıkları ve borçları ödenebilir olmaktan çıktığı için üç beş sene kaçıp göçüyorlar ve borç takmış oluyorlar ve bir açıdan bakarsanız sözüm ona hükümetin “müjde”sini bekliyorlar.

Şimdi düşünelim bakalım; kamunun finansmanında asıl yükü çekmesi gereken büyük sermayenin de yönlendirmesiyle birilerine ödeyemeyecekleri kadar ağır vergiler yükledikten sonra, o ödenemeyen vergilere af çıkarırken kabahat kimindir?
Ödenemeyeceği belli olan ve her 3-5 yılda bir ancak afla tasfiye edilen vergileri koyanlar mı? Yoksa kendilerine ödenemeyecek vergiler konduğunda ne yapsalar dahi bunları ödeyemeyecek olanlar mı?

İsterseniz bu soruyu 19 yıl önce sorduğumuz gibi bir daha soralım:
Şimdi bir kere daha aftan söz ediliyor.
Şu vergi işinde acaba kim kime bizi “affeder misinizsiniz?” demeli;
Güçleri aşan vergileri koyup insanları ödeyemeyecekleri kadar borçlandıranlar mı?
Yoksa bu eziyeti çekenler mi?