Kamunun ihalesini nasıl duyurursunuz?


Kiraya verilen kamu mallarının ihalesinin nasıl yapılacağı bellidir.
2886 Sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 2. Maddesine göre,
bu işlerde “açıklık ve rekabetin sağlanması” esastır.
Neden?
Çünkü kanun koyucu, bir kamu malının açıklık ve rekabet şartları oluşturulmadan yapılacak ihaleyle kiraya verilmesi halinde onun birileri tarafından “ucuza” kapatılabileceği endişesini taşımaktadır.

Bunu önlemek için, “Aman aman” denmiştir;  “Biz bütün yöneticilerin iyi niyetli olduğunu kabul ederiz ama, bu işi öyle her aklına esenin kendi bildiğince yapmasına da müsaade edemeyiz.”
Çünkü, “devlet” dediğimiz şey bir kurallar bütünüdür.
Devlet düzeni, yapılmaması gereken şeyleri yasalarla belirler ve kişilerin tercihine bırakamaz.

Devletin koyduğu bu kurallar her zaman çok mu işe yarar?
Acaba onlar olmasa işler dürüstlükten çok mu ayrılır?
Örneğin araçların ortalıkta görünmediği bir sokaktaki trafik ışığı kırmızı yanarken geçmek iyi midir kötü mü?
Araçların geçmediğini bile bile kırmızı ışıkta beklemek doğru mudur yanlış mı?

Bu, belki de insanların kamu düzenine uyup uymadıkları konusunda kullanılabilecek en iyi testtir.
Yolcuların bir kısmı yolun zaten risksiz olduğunu görüp rahatça geçerken, aynı gruptaki bir kısmı ise orada risk olup olmadığına pek aldırmadan basar giderler.
Yani her iki gruptakiler de geçerler…

Böyle bir durum onların trafik kurallarına ne kadar da saygısız olduğu hakkında bir fikir verebilir mi?
Vermez sanırım; çünkü o olayda mantığın “yapabilirsin” dediği ile vurdumduymazlığın “boşver” dediğini bir birinden ayırabilmek pek de mümkün değildir.

Ama o trafik ışığında rastlanabilecek tavırlardan bir başkası,  sahibi hakkında çok sağlam bir fikir edinmeye yarar:
Yoldan hiçbir araç geçmediği halde bile o kırmızı ışıkta bekleyen kişiler en azından trafik kurallarına saygılı insanlardır.
İngilizler, karanlıkta bile olsa, esnerken ağzını elinin tersiyle kapayanlar için “işte gerçek centilmen bu” derlermiş.

***

Şimdi tekrar kamunun ihale konusunda koyduğu kurallara dönelim:
Bir kamu ihalesinin herkesin gözü önünde, “açıklıkla ve tam rekabet koşullarında” yapılmaması halinde bu işin sorumlusunu gereken özeni göstermediği için suçlamayabilirsiniz.

Gerek olmamıştır diyebilirsiniz,
Zaten bundan bir şey de çıkmaz diyebilirsiniz,
İyi niyetle yapmıştır diyebilirsiniz,
Pratik davranmıştır diyebilirsiniz;
ama hiçbir zaman devletin koyduğu ihale kurallarına saygılıdır diyemezsiniz.

Çok mu sembolik şeylerden bahsettik?
Çok mu etrafından dolaştık?
Haydi doğrudan söyleyelim canım:

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı 29 Eylül 2010 tarihinde bir ihale yaptı:
 32 vapur, 3 yolcu motoru, 1 römorkör, 2 hizmet motoru, 1 yakıt gemisi, 7 yüzer iskele, 49 iskele ve Haliç Tersanesinin 30 yıllığına kullanım hakkını yani kiralanması işini yıllığı 400.000 liradan veya gelirinin en az yüzde biri kadar “tahmini bedel”le ihaleye çıkardı.

Bu işin ihale bedeli neydi ki diyeceksiniz?
Biz o gemilerin sadece bakım ve onarımına 6,5 milyon lira harcanmış olduğunu söyleyelim, varın tüm paketin 30 yıllık kullanım hakkının ekonomik değerini oturun siz hesaplayın.

İşte böyle bir ihalenin taşıdığı ekonomik değer dolayısıyla 2886 sayılı kanunda istenen açıklık ve rekabet şartları nasıl sağlandı(!) biliyor musunuz?
Adı lazım değil, aslında tiraj raporlarında bile geçmediği için piyasada pek görülemediği anlaşılan bir günlük gazete(!)de iki kere üst üste yayınlanarak…

“Rekabetli olsun” diye ihale ilanı yayınlanan o gazetenin (!)öğrenebildiğimiz tirajı neydi biliyor musunuz?
Sadece 2350 adet.
O da doğruysa.

 Ne dersiniz?
Siz, daha geniş bir ilana gerek duyulmamıştır diyebilirsiniz,
Zaten bundan bir şey de çıkmazdı da diyebilirsiniz,
İyi niyetle yapmıştır da diyebilirsiniz…
Ama şu kadarı gerçek ki; o ihaleyi yapanlar için hiçbir zaman devletin ihaleler için koyduğu kurallara saygılıdır diyemezsiniz.

Şimdi siz bunu yapanların önümüzdeki günlerde üçer beşer milyar dolarlık başka ihaleleri hazırladıklarını öğrenseniz ne düşünürsünüz?