AKP neden “böylesi” bir af çıkaracak?


Büyük af diye duyuruldu bir kısım medyada.
Büyük olmasına büyük tabii...
Türkiye’de elektrik, su parasını ödeyemeyeninden, basın imparatoruna kadar hemen herkesin yararlanacağı(!) bir olay olduğuna göre çok büyük…
Bir de cumhuriyet tarihinde “böylesi” görülmedi deniyor; doğrudur görülmemiştir “böylesi”…
İyi de neden “böylesi”, onu iyice irdelemekte yarar var.

1.Geçmişte “kriz teğet geçti” falan dense de, çıkarılacağı bildirilen affın sözde gerekçesi, ekonomik krizin yaralarının sarılmasıdır.
Her ne kadar Sayın Başbakan “kriz bize teğet geçti demişse de, şimdi “böylesi” görülmemiş bir af çıkarıldığına göre, teğet geçtiği söylenen krizin artık Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir teğet olduğunun; ayrıca, bu af Cumhuriyet tarihinin en büyük affı olacaksa, yaşadığımız krizin de Cumhuriyet tarihinde içine düştüğümüz en büyük kriz olduğunun kabul edilmesi gerekmez mi?

2.Bir krizin kolay geçirilmesinde alınacak gerçekçi tedbir; “kriz esnasında” halka, esnafa, sanayiciye nefes alma imkânı tanımaktır. Onların üzerindeki yükü bir biçimde almak ve dayanma gücü sağlamaktır. Kriz zamanında yapılmayan kolaylığın artık kriz geçti denip sonradan yapılması, sağlıklı bir  krizle mücadele politikası değil, ancak “böylesi” bir krizle mücadele politikası anlamına gelir.

3.Yaşanan krizde, ayakta kalma mücadelesi verenlerden sanki normal koşullarda yaşanıyormuşçasına vergiler istenmiş, ödeyemeyenlere cezalar salınmıştı. Eğer bu haksızlıkları düzeltmek için şimdi mutlaka bir şeyler yapılması gerekiyorsa, öncelikle o zamanlarda haksız salınan “vergi ve anapara”da indirim” uygulanmalıdır. Yaşanan kriz genel bir mazeret (fors majör) olarak kabul ediliyorsa, hele hele cezaların hiç uygulanmaması düşünülmelidir.

Geçerli mazeretin olduğu yerde kusur ya da kasıt, bunların olmadığı yerde de ceza olamaz. Buna rağmen bu aftan yararlanma şartı olarak istenen bedeli ya da taksitleri ödeyemeyenlerin tamamen af dışı kalacakları tehdidi,  krizin yaralarını sarma gibi bir gerekçeyi tamamen dayanaksız bırakmaktadır.
“Böylesi” bir uygulama kendi gerekçesi ile çelişmektedir.

4.Kriz denen olay ve bu krizde ekonominin “böylesi” yönetimi, Türkiye ekonomisinde genel dengeleri bozmuştur. Üretimi bitirmiş, küçük esnafı batırmış, ithalatı coşturmuş, işsizliği yaygınlaştırmıştır. Sistemde yoğun tıkanmalar yaşanmaktadır.
Bu yapıda ödenemeyen ve şimdi af kapsamına alınan paraların şartlar değişmedikçe bundan sonra da ödenemeyeceği ortadadır. Şimdi affa konu olan vergi ve benzerlerinin “tarifelerinin” de mutlaka azaltılması açık gerekliliktir.

Bunları yapmadan, sadece eski borçları şartlı affettim demek, aynı ödenemeyecek yüklerin sürdürülmesinde ısrar etmek, insanları gelecekte yeni borçlanmalara ve cezalara mahkûm edecek olmak demektir.
Yıllardır çıkarılan aflar sadece birikmiş borç, vergi ve cezalarını iskonto etmekte, ama iktidar bir türlü bu işi afsız da yürütebilecek, insanların ödeme gücüyle dengeli hale getirecek bir düzenlemeye kavuşturmamaktadır..
Böylece sistem, sürekli yeni aflar gerektirecek borç birikimleri yaratmaktadır.

5.Hükümetin bütçesi son yıllarda büyük açıklarla bağlanmaktadır. Elimizdeki bu konuya ilişkin son verilere göre 2009 yılı bütçesi 52,2 milyar lira açıkla bağlanmıştır. Neredeyse şimdi çıkarılacak aftan beklenen seviyedeki bu yıllık açıklar özellikle seçim yılında yapılacak seçim harcamalarının önünde önemli bir engeldir. Şimdi sözüm ona bir “af” çıkarılmakla, sadece “kriz mazeretli gecikmiş ödemeler” değil tüm gecikmiş ödemeler önemli oranlarda iskonto edilerek piyasa deyimiyle hükümet alacakları “kırdırılmaktadır”.

Amaçlardan biri, seçim yılında fon yaratmaktır.
Bu “kırdırma”nın en açık örneği, ödeme gücü olmayanların borçlarının kredi kartıyla ödenebileceği formüllerin geliştirilmeye çalışılmasıdır. Böylece bu yöntemle devlete karşı borç, yarıdan fazlası yabancıların elinde olan bankalara karşı borca çevirtilmektedir.
Borç bir kere bankaya düştükten sonra vatandaş hangi yeni krize girerse girsin, kendisinin artık devletten bir şey isteme, bir erteleme bekleme hakkı da ümidi de kalmayacaktır.

6.Türkiye ekonomisi herkesin kabul ettiği gibi, yaklaşık yarı yarıya kayıt dışı dönmektedir. Bu durum, tek başına hiçbir kurum ya da esnafın baş edebileceği, sorumluluğunu taşıması gereken bir konu değil ekonomik bir gerçektir. Dolayısıyla af kanunlarıyla “Matrahınızı arttırın sizi incelemeyelim” denmesi, mevcut kayıt dışılığın kayda alınabilmesinde çok da etkili bir unsur değildir.  Matrahlar arttırılsa da kayıt dışı düzenin “dinamikleri” ortadan kalkmayacaktır.

Haydi, bir an için öyle olduğunu düşünelim:
Bilindiği gibi, Sayın Babacan tarafından açıklanan “böylesi” bir düzenlemede, matrah artırımının yıllar itibariyle belli rakamlardan aşağı olmaması şartı ileri sürülmektedir.
Örneğin 2006 yılı için matrah arttırma yoluyla aftan yararlanmanın şartı, geçmişteki kazanç ne olursa olsun en az 12 bin lira ödenmesidir. Şimdi elinize kalemi alın ve bir hesap yapın…
Bu af küçük esnafa mıdır, büyük firmalara mı? Krizden çıkmak için debelenen işletmelere midir yoksa hem kazanmış hem kaçırmış olanlara mı?

Burada görülmektedir ki, on iki milyarı ödeyemeyecek kadar küçük esnaf ve işletmesi af sonrası Sayın Babacan’ın da tehditkar bir üslupla ifade ettiği gibi denetim programına alınacak, ama “bu da başımın gözümün sadakası olsun” kabilinden ödeyenler bir güzel “ohh” çekeceklerdir.

Böylesi bir af koşulu dahi, yapılacak düzenlemenin belirli kesimin sıkıntılarına hizmet edeceğini ama kriz mağduru ve ufak esnafa hizmet etmeyeceğini açıkça göstermektedir.

 
7.Dünya ile birlikte Türkiye’de de ekonominin hızla kabuk değiştirmesi, taşların yerlerinden oynaması, işin mantığı gereği iktidara ve onun politikalarına yakın işadamlarına önemli kazançlar sağlamıştır. Bunların hangi işler ve hangi işadamları olduğunu okurumuz elbette çevresine bakıp görebilecektir.

Diğer taraftan bu hızlı kabuk değiştirme, bu hızlı değişimden karlı çıkanların uygun koşullarını dahi değiştirebilecek bir özellik taşımaktadır.
Yeni bir kriz, yeni bir dengeleme ya da  yeni bir iktidar, her zaman eldeki bazı göze batan yada tartışmalı kazançları riske sokabilir.

Siyaset tarihi göstermiştir ki, her iktidar genel seçimlere giderken taşınan bu tür endişeleri bertaraf etmek için böylesi “geçmişe sünger çeken” bazı tedbirleri alır.

Bu af kanununda da, aslında bozuk düzen mağduru insanları önce ödeyebileceklermiş gibi borçlandırıp sonra affettim diyerek taraftar tabanı yaratılmış, şimdi de onlarla birlikte ama birilerine eski hesapları kapatan beyaz sayfalar açma imkânı yaratılmaktadır.

Tutun ki önümüzdeki seçimde iktidar değişti ve birilerine gerçekten hesap sorma fırsatı doğdu. Karşınıza geçip “ben falan sayılı aftan yararlandım” dediğinde iş işten geçecek ama bu daha iyi anlaşılacaktır. Bu niyetin sahipleri yukarıdaki maddede belirttiğimiz “en az 12 milyar” sınırlamasında da kendilerini ele vermekte değil midir?

8.Krizin hükümetin eline önemli bir kaynak geçireceği açıktır.
İyi güzel.
Herkes kendi hayat mücadelesinden dolayı biraz ekonomist olduğuna göre şunu da tartışalım bakalım: Giren para kadar çıkan paranın üzerinde de durmak gerekmez mi?

Bu piyasadan bir rivayete göre 50 milyar, bir rivayete göre 120 milyar liraya kadar para çekilir ve hükümetin kasasına girerse, bu giren para kimin kasasından çıkacaktır?

Günlük borcunu ödemekte bile zorlanan ortalama vatandaşın, küçük esnafın, serbest meslek erbabının, emeklinin kasasından değil mi?
Peki bu ortalama vatandaşın cebinden 36 aya kadar taksitlerle çıkacak olan para bu süreçte kimlerin hasılatı olamayacaktır?

Bakkalın, kasabın, kuaförün, mobilyacının, kaportacının, balıkçının, köftecinin, taksicinin zaten tatmin etmeyen günlük hâsılatından eksilecek değil midir?

Al sana ufak esnaf için 3 yıllık bir durgunluk daha.
Kimi etkilemez?
Parası çok olanların harcamalarını…
900 bin liraya daire, 120 bin liraya Jip alacak, yurt dışında tatil yapacak olan için zaten böyle bir sıkıntı yoktu, yine olmayacak.

Ama benim esnafım “böylesi” bir afla doğrudan ilgisi olmasa bile üç yıl boyunca hâsılatının eksilmesi dolayısıyla etkilenmeyecek mi?

Hani “böylesi” görülmedi diyorlar ya.
Anlaşılan, geçmişte affın her çeşidini gördükten sonra  önümüzdeki günlerde “böylesini” de görmüş olacağız.