Münevver ne yapmalıydı?

Yazıya bir asker fıkrasıyla başlarsam daha iyi olacak:
Geceleri birlikte kalan albay dışarıdan çakırkeyif bir biçimde yatmaya geldiğinde, nizamiyedeki er tüfeği doğrultup “parola” diye sorar.
O saatte aklında parola falan kalmamış ama herkesin tanıdığı albay bu soruyu duyunca kızarak “ne parolası oğlum, ben senin albayın falan…” der.
Nöbetçi er hiç taviz vermeden sertleşir “parola komutanım, yoksa vururum”
Albay bir lahavle çeker, içinden asker haklı der bu talimatı biz kendimiz verdik ama ne yapalım ki bu akşamki parolayı da unuttuk.
Her ihtimale karşı kapıya daha fazla sokulmadan kenarda durup bu işin içinden nasıl çıkacağını düşünürken bir de bakar ki karşıdan adamın biri sallana sallana nizamiyeye gelir ver “iyi nöbetler asker” deyip geçer.
Bunu gören albay hırslanıp fırlar askerin karşısına “yahu” der, “benim senin albayın olduğumu bildiğin halde geçmişsin karşıma, ‘dur parola yoksa vururum komutanım’ diyorsun, tamam anladık ama elin adamı sana selamünaleyküm deyip geçiyor, ona hiç bir şey sormuyorsun!” ne demek bu?
Asker aynı ciddiyetle cevap verir “Komutanım o alayın müteahhidi sifil (sivil) , paroladan anlamaz ki sorsam da bilmez?”
Türkiye’de münevver yani “aydın” olma ile sıradan vatandaş olma arasındaki fark da aynı bu fıkrada olduğu gibidir.
* **
Aydın insanlar kuralları savunurlar ve onlara uymaya özen gösterirler.
Diğerlerinin, - tanımı gereği- böyle bir zorunlulukları yoktur. Bilerek ya da bilmeyerek uymadıkları zaman pek de kimse gidip onlardan hesap sormaz sorsa da bir aydını sorguladığı zamanki kadar zorlamaz, onların her zaman anlaşılabilir bir mazeretleri olduğu kabul edilir.
Ama aydının işi zordur.
Aydın, kuralsızlığın kol gezdiği yerlerde bile o kendini kurallarla bağlı sayan, ona uymaya gayret eden ve bu kuralları çevresine uygulatmaya çalışan kişidir.
Kendinden ve kendi çıkarlarından çok çevresindeki insanları ve onların çıkarlarını düşünür.
Elindeki imkanları onların yararına kullanmaya çalışır.
İnsanlar, özellikle darlık dönemlerinde hayata tutunabilmek, ayakta kalabilmek için bencil olmak, kuralları zorlamak, hatta hesaba katmamak ve bir şekilde eline geçen fırsatları kendi çıkarlarına değerlendirmek durumundadırlar. Yaşam koşulları zorladığında onlar toplumsal duygularını bir yere kadar dizginleyebilir.
Oysa bu noktadaki aydın, her şeye rağmen bencilliğini hatta temel gereksinimlerini yenip toplumu ve o toplumun kurallarını işletmeye çalışan kişidir. Dolayısıyla karşısındakiler bu kuralları hiçe sayarak mevcut koşullardan ne kadar çıkar sağlamaya çalışırsa çalışsın, kendisine gerçek aydın diyebileceğimiz kişiler inandıkları ve korumaya çalıştıkları kurallara uymaya devam ederler.
Hayat onları bazı şeyleri yapmaya zorladığında ise başkalarının uymadığı yaptırımlar onlara uygulanır, “bilmiyordum” gibi bir mazeretleri olmadığı için cezalandırılmaktan kurtulamazlar.
***
Kişisel tavır olarak “kuralsızlık” bizde hep prim yapmıştır.
Çünkü kuralın kuralsızlıktan daha geçerli olduğu bir yapı ne yazık ki henüz yeterli ölçüde kurulamamıştır.
Kuralsızlık hep hoşgörüyle karşılanmış, geniş taraftar bulmuştur.

Aydın hayatı boyunca bir ev sahibi olamazken saf vatandaş gecekondu yapabilir.
Aydın vergisini verirken saf vatandaş fatura alıp vermese de pek kimse kınamaz.
Aydın fikrini söylerken mercek altındadır ama saf vatandaş ileri geri konuşsa da kimse kınamaz.

Aydın toplumu düşünür ve bu düşüncelerinden rahatsız olanların kendisine çıkardığı hesabı da öder.
Diğerleri hiçbir şey ödemez mi?
Yaptıkları hep yanlarına mı kalır?
Hayır, onlar da bazen ödeyecek gibi olurlar ama sayıları çok fazla olduğu için sonuçta “ödettirilmez”.
Sık sık çıkarılan aflar da bu durumun delilidir.
Aflar, -haklılığını kabul ettirememiş olanlar dışında- suç işlemiş olanlar içindir.
Aflar çıkar, yapanın yaptığı yanına kar kalır.
Siz aydınların yani bu ülkenin kurallarını ve toplumun çıkarlarını savunanların zaman zaman ilan edilen aflardan dolayı hiç sevindiklerini gördünüz mü?
Sevinemezler çünkü kendilerini affettirip sevinecek suçları bile yoktur.
Peki, aydınlar ne yapmalıydı ki hem aydınlatmaya devam edip hem derdini anlatabilmeli, hayattan beklediklerini elde edebilmeliydi?
Acaba benim bu yazıyı daha fazla okutabilmem için bile “aydın” yerine yine aynı anlama gelen “münevver” kelimesini kullanarak yaptığım gibi mi?