Ekonomiyi düzeltmek sosyal demokrasiyi kurmak


Türk ekonomisi batık mı?
-Bize göre batık.
Gelir dağılımı bozuk mu?
-Bozuk.
Geniş kitleler bundan şikâyetçi mi?
-Evet.
Her şeyi kendi haline bırakan piyasa ekonomisi veya liberal ekonomi anlayışıyla bu ikisini düzeltmek mümkün mü?
-Değil.
Acaba biz “gelin bu gidişi düzeltelim” desek, bu işe; arkasında, çıkarları dolayısıyla bazı büyük devletlerin de olduğu kimi uluslararası kurum ve kuruluşlar “çok iyi yaparsınız, ne yaparsanız yanınızdayız” derler mi?
-Demezler, çünkü önce kendi çıkarlarını gözetmek durumundadırlar.
O halde biz de onlara ters düşmeyelim ya da onların “çizdiği çerçevelerden” çıkmayalım, onaylarını alalım desek bu sorunları çözebilir miyiz?
-Çözemeyiz.
Çözemezsek kimi ülkeler gibi baş aşağı gitmeye devam eder miyiz?
-Ederiz.

***

O halde ne yapmalı?
Türkiye’yi ve Türk halkının geleceğini içtenlikle düşünenlerin önündeki temel konu budur.

Diyelim ki “Gelecek günler” otobanına çıkmış gidiyorsunuz…
Önünüzde bir kavşak ve iki tabela:
Birinde “Liberalizme gider”, ikincisinde “Sosyal demokrasiye gider” diye yazıyor.

Çare yok, o anda ya ikisinden birini seçeceksiniz ve o seçtiğiniz tek yönde devam edeceksiniz ya da ikisine de karar veremediğiniz için ortadaki refüje bindireceksiniz.
Bekleyip düşünmek mi?
Bekleyemezsiniz, tarihin trafiği hızla akıp gidiyor.
Bu yolda ne yazık ki ne bekleme ne fren yapma gibi bir şansınız yok!

Tutun ki “liberalizme gider” tabelasının gösterdiği yola girdiniz.
Liberalizm yolunda giderken yanınızdakilere gelir dağılımının çarpıklığından söz ederseniz, ekonomiyi düzeltelim derseniz kimseye derdinizi anlatamazsınız.
Bu yoldakilerin felsefesi “bırakınız…” diye başlar:
Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler.
Üstelik bu küresellikte; kim yaparsa yapsın, kim geçerse geçsin…

Bırakırsanız; sizin bıraktığınız, iktidar olarak kullanmadığınız o iradeyi liberal düzenin hâkimi olan uluslararası sermaye kullanır, size de sadece “tavsiye edilenleri” yapmak düşer.
Çünkü bir “küçük balık” olan Türkiye sermayesi için küreselcilik ve liberalizm, dünyanın açık denizlerinde o suların büyük balıklarıyla birlikte yüzmek demektir.
Akıbetiniz, büyük balığın karnının ne zaman acıkacağına bağlıdır.

Bakmayın dünyanın 15. Büyük ekonomisi oluyoruz palavralarına.
Yok canım, 15. olmasa da yine babalardanız, kendimize haksızlık etmeyelim” diyenler, dünyadaki büyük sermayeye bir baksınlar bakalım; acaba dünya ölçüsünde kaç tane şirketimiz, kaç tane markamız var?
 Biz
baktık, 2010 Aralığında dünyadaki en büyük 500 şirket arasında sadece beş şirketimiz vardı; onlardan en önde olanı 274. Sıradaki Garanti Bankası.
Onun da yüzde 24,6’sı bir İspanyol bankasının elinde.

Bir ayrıntı daha: Bir tasnife göre Türkiye’deki en büyük 500 şirketin yıllık satışları, şimdi dünya on dördüncüsü Wal-Mart’ın satışlarının ancak yarısı kadarmış. 

Sonra dönelim yine  Türkiye’nin ilk 500 şirketine…
Orada kaç “uluslararası sermayeli şirket” var bakalım:

İstanbul Sanayi Odası’nın 2009 sonu itibariyle verdiği son duruma göre tam 159 tane!
Yani, 500’lük listenin yüzde 32’si kadar.  
Yani, “açılalım” deyip bu küresel piyasaya biz 5 şirket salmışız, 159 tanesini içeriye almışız…
Kapanalım demiyorum ama bir düşünelim bakalım:
Acaba bu işten kim karlı çıkmış ve neden?
Bu serbest alışverişin “ticaret fazlası” kimden kime gidiyor?
Görülmektedir ki dünyanın o büyük balıkları
bizim karasularımızda da dolaşmaktadır ve neredeyse dolaşırken kendi kuyrukları bile birbirlerine değmektedir.

***

Tutun ki “Sosyal demokrasiye gider” tabelasına bakıp yürüdünüz.
Tabelada öyle yazsa da bu yol öyle sağa sola bakmadan, hedefe kadar “dümdüz” gidilebilecek rahat bir yol değildir.
Devamında, yine liberalizmden kolektivizme kadar bir sürü ara yolları, sapakları, çıkmaz sokakları, inişi ve çıkışı vardır.
Trakyalıların deyimiyle, öyle “bodoslama” gidemezsiniz bu yolda. 

Bu zorlu yolda karşınıza her an engeller çıkacaktır.
Liberalizmin acımasız bir biçimde çıkara dayalı bakış açısına sahip güçlü uluslararası sermayesi; bu pazarı, bu kaynakları, bu ucuz iş gücünü ve bu edilgen siyasi yapıyı terk etmemek için çeşitli kurum ve kuruluşlarıyla, uluslararası anlaşmaları ve sıcak para trafiğiyle önünüze her an yeni bir set koyacak, yeni bir çukur açacaktır.
Paranın yetmediği yerde kuvvet kullanmayı deneyecektir.

Dolayısıyla sosyal demokrat düzeni kurmaya soyunan takımların bu zorlukların benzerlerini yaşayarak göğüslemiş, yaşayacakları zorlukları bilen, karşılaşacağı zorlukları şimdiden kabul eden, özverili, hayat felsefesi belli, kişisel çıkar konularını aşmış kadrolardan oluşturulması gerekir.

***

Halkın ekonomisini kurtarmak ve liberalizmde oyalanarak kaybetmek değil de “sosyal demokrat” bir düzen kurmak için “şimdi ne yapmalı “sorusunun da cevaplandırılması lazımdır.
Herhalde bunun olmazsa olmazı; ağzını yaya yaya “ben liberalim, dünya küreselleşiyor,küresel kurumlar beni çok seviyor” diyenlerin içinden takım kurup onlarla yola çıkmamaktır; çünkü sosyal demokratın en dar tanımında bile “liberal olmamak” vardır.
Belli ki, liberal olanın birilerine zarar verse de bu kurulu düzene muhalefeti olamaz.
Hele “orada liberal” “burada sosyal demokrat” olanlarla bu çetin yola çıkılabilir mi?
Bizce çıkılamaz; çıkılsa da yol alınamaz.

Sosyal demokrasi, en hafif tarafıyla; önce bu ülkenin insanlarının çıkarını kollayacak, önce bu ülkenin insanlarının ekonomisini düzeltecek ve dolayısıyla bu ülkede yine bu ülkenin insanlarının egemenliğini koruyacak bir rejimdir.
Bu rejim kurulabilirse inanıyorum ki saç-baş, inanç, etnisite gibi konular kendiliğinden ortadan kalkar.
Tamamen kalkmasa bile arkasındaki desteği biter, halkın günlük yaşamında anlamsız hale gelir.
Hiç karnı aç adamın etnisite tepkisi ile tok adamınki bir olur mu?

Eğer bilimin dediği gibi siyasetin alt yapısında ekonomi varsa;
Eğer şimdi yaşadığımız sorunlar Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için kimi uluslararası güçler tarafından yaratılıyor ve yangınları körükleniyorsa;
Eğer türban, samimi bir inancın gereği değil de “arkasında ekonomik çıkarların gizlendiği” bir siyasetin simgesi ise;
Bunlarla mücadele de, aynı yoldan yani sosyal demokrat bir ekonominin kurulmasından ve onun siyasetini yaratmaktan geçecektir.