Sen yap, Sen işlet, işi bitince devret…


Ekonomi yaşayan bir varlıktır.
Hani neredeyse bir tırtılın kozaya girip daha sonra kelebek olarak çıkması gibi bir şey.
Bilirsiniz; yeşil bir yaprağın üzerinde kırk ayağıyla birden dolaşan tırtıl, bir süre sonra havada iki zarif kanadıyla uçan kelebek olur.
Ekonomideki kimi olayları ben ona benzetirim.
Örneğin ulaşım alanında.

Bakarsınız sarp dağ yamaçlarından kıvrıla kıvrıla giden önemli bir ulaşım hattı bir süre sonra terkedilmiş bir yol olur; insanlar aynı mesafeleri havadan kat etmeye başlarlar.
Bir bakarsınız nehirlerin, denizlerin üzerinden koca asma köprülerle aşılan yollar bir zaman gelmiş suyun altından geçen tünellere dönüşmüş.
Siz bir zamanların ünlü ipek yolunun tarih içinde nasıl da yok olduğunu bilmez misiniz?

Neden böyle?
Söyleyelim: Çünkü dünya ya da ülkelerin üzerindeki ekonomik ya da sosyal cazibe noktaları da, teknoloji de sürekli değişim halindedir.
Herhangi bir malın falan ülke yerine filan ülkeden tedarikine başlandığında, «ekonominin emriyle" yollar da bu falan ülkeden filana doğru döner.
Teknoloji ilerler, insanlar ulaşımlarını kara yolundan hava yoluna çevirirler.

Hayatın bütün alanlarında da böyle değil mi?
Alın modayı.
Siz hiç 3 sene aynı kalıpla, aynı kumaşla elbise diken bir atölye düşünebiliyor musunuz?
Bırakın dikmeyi, o sezonun modası olan malınızı sezon içinde satamadınız mı başlarsınız «kampanya» numarasıyla kalanı ucuz pahalı elden çıkarmaya.
Çıkardınız çıkardınız, çıkaramazsanız elinizdeki mal artık «demode»dir; yani yeni dönemde beş para etmez.

Buradan gelelim asıl konumuza.
Hani “politikacı” ile “devlet adamı” arasında fark vardır derler.
Bu tesbite göre politikacı “günü kurtarma” derdindeyken devlet adamları o ülkenin geleceğini kurtarmaya gayret eder.

Türkiye insanı, 1980 sonrası yıllarda politikanın dışına itilince, bunun beklenen sonucu olarak toplumsal düşünenler azaldı, insanların ufukları daraldı, düşünceleri kendi kişisel çıkarları ile sınırlanmaya başladı.

Ülkenin geleceği, sonraki neslin ne olacağı, çevre gibi konular sıradan insanların gündeminden çıktı gitti… Daha doğrusu küresel güçlere karşı direnç oluşmaması için insanlar günlük yaşayan, eski deyimle «eyyamcı» hale getirildi.

İnsanlar eyyamcı hale getirilmişse sizce siyaset sahnesinde «politikacılar» mı itibar görürler yoksa devleti ve toplumun geleceğini düşünenler mi?
Siyasi propagandada hangisi sonuç alıcıdır?
İnsanlara bu gün için cazip gelen ama önümüzdeki yıllarda sırtlarına yük olabilecek işler mi yoksa daha kalıcı ve bütün topluma yararlı olabilecek projeler mi hoş gelir?

Bu varsayımlardan yola çıktığımızda, yine 1980 sonrası dönemde politikacıların üzerine atladığı ve bu gün için neredeyse büyük kurtarıcıları olan Yap İşlet Devret Formülünün önümüzdeki yıllarda bazı sıkıntılar doğuracağı düşünülmelidir.

Türkiye ekonomisi, yıllardır bilinçli olarak üretmemeye ama daha çok tüketmeye programlandırılmıştır.
Bakın dış ticaret açıklarının nasıl da azgınlaştığına, bakın alış veriş merkezlerinin nasıl çoğaldığına ve kalabalıklığına, bakın «şimdi al üç ay sonra öde» kampanyalarına ve hükümet-belediye destekli 40 gün kırk gece alışveriş kampanyalarına; göreceksiniz ki program hala yürürlüktedir.

Gününü kurtaramayan tüketicinin «şimdi al üç ay sonra ödemeye başla» kampanyası ile aynı mantık belki gözlerden uzak ama ekonominin derinliklerinde ve tüm Türkiye ekonomisi için bütün hızıyla devam etmektedir.
Bu günün bütçesi açık ekonomisi, günlük politikacılık uğruna önümüzdeki 20-30-40 yıllar boyu ödeyeceği maliyetleri sorgusuz sualsiz üstlenmektedir.

Yazımızın başında ekonominin zaman içinde değişkenliğinden söz etmiş, ihtiyaçların ve teknolojinin değişkenliğini örnek vermiştik.
Şimdi düşünelim bakalım; bu gün olmayan parayla birilerine “nasıl olsa devletten para çıkmıyor ama kurdelesini kesmenin fiyakası da başka oluyor” diyerek yaptırdığımız ve işletmesine bıraktığımız çoğu yatırım, o işletme sözleşmelerinin bittiği ilerideki yıllarda bu günkü kadar cazip ve yarayışlı yatırımlar olarak kalabilecek midir?

Eğer kalamazsa bu model aslında, bu günkü yatırım fiyakaları dışında bir de birilerine tereyağından kıl çekercesine «yap, işlet» «işi bitince de terket» modelinde yapılmış kıyaklar olmayacak mıdır?

Düşünün bakalım, bu ülkenin ekonomik ve toplumsal kalkınması için, tüketen değil ama üreten ve yarınlara güvenle bakması gereken bir ülke olması için şu kıt kaynaklarımız daha çok hangi projelere kullanılmalı, bu projelerde kimlerin hesaplarına itibar edilmeli ya da edilmemelidir.

Yap İşlet Devret dedikleri, makro ekonomik açıdan bakıldığında, aynen parası olmadan tüketmeye yönlendirilen tüketici gibi, toplumu bu gün parası yokken «şimdi yaptır, millet 20-30-40 yıl boyunca ödesin» modeli gibi işlemekte değil midir?
Bu model tertibinden «sizin buna hayaliniz bile yetmez» söylemleri daha ne kadar tepkisiz kalacaktır?