Sana bir gün evinin değeri düşecek deseler


Tutun ki, adamın bütün malvarlığı İstanbul’da bir apartman dairesi.
Çok sıkışırsam satar, ihtiyacımı görürüm diyor; ne kötü 300 bin lira eder.
Neden?
Piyasa öyle.

Bir başka adamın iki evi var; birinde oturuyor, diğerini 700 liradan kiraya vermiş, üzerine koyduğu 1200 liralık emekli maaşıyla birlikte ancak geçiniyor.

Adamın biri de yap-satçı.
İyi de inşaatçı; üç dört yılda bir, birilerinin apartmanını kat karşılığı alıyor, yıkıp yerine yenisini yapıyor. Bu işten kazandığı bir iki daire ona yetiyor.

Bir başka adam çok katlı apartmanlar yapıyor.
İnşaatçılık artık büyük sermaye işi oldu, yapmasına yapıyor da, bittikten en fazla bir iki yıl sonrasına kadar hepsini satamazsa kesin batıyor.

Sanki çok büyük şirketlerin işleri garanti mi?
Değil, arsaya dünyanın parasını bağlamış, bu bizim hayatımızın projesi diyorlar.
-Satamazsan?
-Evet piyasa biraz sıkışık ama girdik artık, geri dönemeyiz; hem varımızı yoğumuzu koyduk bu işe hem de adımızı diyorlar. Bütün ümitleri daire fiyatlarının ufak ufak yükselmesinde. 
Yükselmezse bu kadar yıl bedavaya çalışmış oluruz, çektiğimiz sıkıntı da yanımıza kar kalır diye teselli oluyor, daha ilerisini düşünmek bile istemiyorlar.

***
Türkiye’nin emlak piyasasında işler yolunda mı?
-Değil.
Satış fiyatları yerinde sayarken maliyetler giderek artıyor mu?
-Artmaz olur mu?
Merkez Bankası bankaların elindeki parayı, onlar da firmalara kullandırdıkları kredileri daraltıyor mu?
-Evet, artık inşaatçılara kolay kolay kredi vermek istemiyorlar.
Peki, eline yüzde on peşinatı geçiren herkese gayrımenkul alması için eskisi gibi kredi veriliyor mu?
-Hayır, peşinat yüzde 10’dan 25’e çıktı.
İçinde Türkiye’nin de bulunduğu bu sıcak bölgede insanlar bir yıl, üç yıl, beş yıl sonra neler olabileceğini, işlerinin yolunda gideceğini kestirebiliyorlar mı?
-Her yer fokur fokur kaynıyor, kimse uzun vadeli borçlanmaya girecek kadar yarınından emin değil.
Peki böyle bir durumda insanlar ellerindeki paralarını emlake mi yatırır, nakit mi tutar?
-Nakit tutar, hatta paraya da güvenmez, kimileri de altına yatırır. Zaten altın fiyatları da bundan dolayı fırlamadı mı?

***
Başbakan İstanbul’a sağlı sollu iki yeni yerleşim yeri daha ekleyeceğiz diyor; parklar, bahçeler, stadyum, geniş bulvarlar, büyük alışveriş mağazaları ve daha ne ararsan hepsi.
Buraya kadar güzel ama durup bir düşünelim:

Böyle bir durumda emlak piyasasında dönen üç kuruş para “dur bakalım biraz bekleyelim, yeni yerden alırsak daha cazip olabilir” der ve şehirde zaten yetersiz olan talebi kesmez mi?

Diyelim ki projeler ortaya çıktı, zar zor satan piyasaya birkaç yüz bin konut daha sürüldü, hem yeni İstanbul’da hem eskisinde, arzın ani genişlemesinden dolayı gayrimenkul fiyatları aşağıya düşmez mi?
-!

Elindeki tek sermayesi oturduğu apartman dairesi olan yurttaş endişelenecek; Biz buna 300 verirler diyorduk, öyle olursa hayatta bir daha bu fiyatı bulamayız, bu iş bize yaramayacak demez mi?

İkinci evinin kirasıyla geçinen emekli, dul vs yurttaş, eyvah piyasaya yeni yeni evler çıktıkça bizim kiralar düşecek, benim kira kuşa dönecek, geçimim zorlaşacak endişesine kapılmaz mı?

Yeni kurulacak şehirler, şimdiki İstanbul’un eski evlerinin yıkılıp yenilerinin yapılması işini kazançsız hale getirip yap-satçı küçük inşaatçıları batırır ve piyasadan silmez mi?

Çok katlı inşaatlara iyi para bağlayabilecek olanlar, galiba şimdi daha da iyisi yapılacak diye taleplerini önce bekletip sonra da o yeni İstanbul semtlerine kaydırmazlar mı? Bu talep gecikmesi ve kayması zaten diken üzerinde duran büyük inşaat sektörünü iyiden iyiye sarsmaz mı?

***
Kim ne derse desin, İstanbul’un iki yakasına iki yeni şehir kurma fikri, şimdiki haliyle İstanbul’un ve İstanbulluların aleyhinedir. 
Bir deprem tehlikesi ile burun buruna iken; kentin içinde yapılacak yenileme yavaşlatılıp, alt yapı imkânlarının ve inşaat sektörünün ilgisinin şehir dışına çekilmesi yanlış olacaktır.

Bundan, İstanbul’daki “tüm mülk sahipleri” zararlı çıkacaktır; Çünkü piyasaya yeni inşaatlar “arz” edilince müşterinin binalara olan “talep”i bölünecek, mevcut binaların mülk değerleri de kendiliğinden düşecektir.

Şu anda zaten yetersiz olan talep ve daralan krediler dolayısıyla kent içindeki yeni inşaatların satışı durma noktasına gelecek, bu durum piyasada yeni bir krizin doğmasına yol açacaktır.

Başlamış ama satışı tamamlanmamış lüks binaların satışı, sırf bu söylenti dolayısıyla bile yavaşlayacak, yatırımcılarını zor durumlara düşürebilecektir.

İyi kötü ekonomi bilenler şimdi söylesin bakalım, zaten piyasası sıkıntılı ve stoku yüksek olan bu sektöre şu anda kaldıramayacağı yeni projeleri sunarak iyilik mi edilmektedir, kötülük mü?

İki yeni İstanbul yaratmak, İstanbul’da bir karış mülkü olanı bile mutlaka olumsuz olarak etkileyecekse, acaba bunun o bölgelerde arazisi olanlar dışında kime ne faydası olacaktır?