Perşembenin gelişi ve iktidarın ..cek ..cak hakkı


Gelin şimdi kendi kendimize şu basit yurttaşlık bilgisi sorusunu soralım:
Acaba ülkenin yasalarını yapan bir meclisi ve devleti yöneten bir hükümeti varsa “Seçimler niye yapılır?”
Mevcut milletvekilleri nöbet değiştirsin ve iktidar olmanın keyfini ya da sorumluluğunu biraz da başkaları yaşasın diye mi? Yoksa halkın bu işleri yapmak için göreve getirdiği ekipleri -eğer beğenmiyorsa- dört yılda bir değiştirebilme şansını kullanabilsin diye mi?

Tabii ki ikincisi.
Arap âleminin sokaklara çıktığı,
Hüsnü Mübarek'e, “sokağın sesini dinlemesi” çağrısı yaptığı şubat ayına gelinmeden
birkaç gün öncesinde sayın Başbakan’ın bizdeki muhalefete şu söyledikleri de zaten aynı paralelde değil mi?
''…Siz nasıl demokratsınız ya?
'Sokaklara dökülün' ne demek?
'Sokaklarda hakkınızı arayın' ne demek?
Bizim sandığımız yok mu?
4 ay sonra sandıklar kurulmayacak mı?
Millet o sandıklarda iradesini ortaya koyacak.
(29 Ocak 2011, Denizli)

Evet, halkımız “geçtiğimiz dönemde yapılanlara da bakıp”, eline dört yılda bir geçen bu “seçme” hakkını kullanacak.

Hele bu iktidar bu güne kadar dört değil, tam dokuz yıldır görev yapmış ve artık ne yaptığı, ne yapacağı konusunda hemen herkesin iyi kötü bir fikri oluşmuşsa...
Yani perşembenin gelişinin çarşambadan belli olması gibi; dokuz yılda yapılanların bundan sonraki dört yılda yine aynı iktidarla devam edildiğinde neleri yapacağı, halka neler verebileceği, kısacası “politikası” besbelli iken.

Sayın Başbakan da aslında “politikamız belli” anlamına gelen bir sözle açıkça yapılacakların yapıldığını söylüyor:
Alt yapıyı tamamladık, artık 'cek, cak' ile konuşan bir iktidar değil, 'yaptık, ettik, şimdi bu teminatla geleceğiz kuracağız' diyen bir iktidarın, şu anda aktörleri olarak konuşuyoruz''
(29 Ocak 2011, Denizli)

***

Son dokuz yılda, yapacağını yapmışsa ve şimdi de halktan bu yaptıklarının teminatıyla oy istiyorsa, ama bu arada geniş halk kitlelerinde hala bazı memnuniyetsizlikler varsa; iktidar partisinin, halkın en doğal beklentileri karşısında şimdi “cek”li “cak”lı konuşma hakkı olabilir mi?

Hangi konularda mesela?
Örneğin meydanlara çıkıp insanları yoksulluktan, açlıktan kurtara“cak” olduğunu, işsizlere iş imkânı yaratabile“cek” olduğunu söyleyebilir mi?

Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) hesaplamalarına göre bu gün Türkiye’de 12 milyon 751 bin kişi yoksulluk sınırının altında ise, son dokuz yılın iktidarının ekonomi ve sosyal politikalarının, bu güne kadar yaptıklarının teminatıyla, önümüzdeki dönemde bu insanlara refah getire“cek”  olduğuna inanabilir miyiz?
Tabii ki hayır.
Çünkü dokuz yılda yapılamayanın bundan sonraki dört yılda yapıla“cak” olacağına inanmak pek mantıklı olamaz.

Yine TÜİK’in resmi tesbitlerine göre en geniş anlamda 6 milyon 105 bin kişi işsiz ise (
TİSK İşgücü Piyasası Bülteni-Ocak 2011) ama gerçek işsiz sayısı 10 milyonu aşıyorsa, bu ekonomi politikaları ile geçmişteki dokuz yılda hissedilir biçimde geriletilemeyen işsizliğin geriletile“cek” olacağına inanmak mümkün müdür?

Bu da mümkün değildir.
Hatta bu güne kadar ekonomiyi yöneten ama yoksulluğu ve işsizliği geriletme konusunda geçmiş dokuz yılda başarı gösteremeyen bir iktidarın yanında, henüz iktidar olamadığı için tabii ki “..cek”li “..cak”lı konuşmak durumunda olan muhalefetin vereceği umut mutlaka daha fazla olacaktır. 

***
İktidar, önümüzdeki henüz yaşanmamış dört yıl için söz konusu olunca, seçmenler doğal olarak umuda oy vereceklerdir.
Bu güne kadar geniş halk kitlelerinin beklentilerine cevap verememiş olanlar ise, dokuz yılın sonucu ortada iken ne yazık ki bundan sonrası için kolay kolay umut veremeyecek durumdadırlar.
Geçmişleri, verebilecekleri umutları engellemektedir.
Onların çarşambalarından memnun olmayanlar, tabii ki perşembelerine de bel bağlayamazlar.
Derler ya, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. 

www.facebook.com/bulentsoylan