Tanrı Patagonyalıları korusun mu?


Hani insanlar konuşurken dünyanın en alakasız ülkesi anlamında “Patagonya” diye örnek verirler ya; İşte biz de varsayalım ki şimdi Patagonya’dayız.

Gerçekte öyle olmayabilir ama varsayıyoruz dedik ya:
Ülkenin ekonomisi zayıf, üretemiyor, kan kaybediyor.
İşsizlik diz boyu.
Birileri tabii zengin ama halk fakir.
Borç almış yürümüş, para yetmiyor; ne var ne yok satılıyor.
Batan geminin malları bunlar diyenler çağırdıkça uluslararası kurtlar üşüşüyor.
Şeker fabrikaları satılıyor,
Çimento fabrikaları satılıyor,
Limanlar satılıyor,
Telekom satılıyor,
Bankaları satılıyor.
Satılıyor oğlu satılıyor.
Yetmiyor, biraz daha borç alınıyor.
Borç yiğidin kamçısı demişler ya; ye (kamçıyı) Patagonyalı ye!

Burada hepsini saymaya gerek yok; özetle, “devletin elinde olup da para eden ne varsa her şey” satılıyor, borç adama verilir denip alınabildiği kadar borç alınıyor.
Bu anlayışa göre birileri ne kadar borca batırıyorsa o kadar “adam” sayılıyor.
Bu arada sadece “mal”lar değil “devletin yapması gereken kimi işler” de piyasaya sunuluyor: “Müşteri bizden, kendin yap-kendin işlet-kendin kazan; biz kurdelesini kesmeye gelelim!”

*
Sonuçta devletin elinde avucunda kalan bir şey yok!
Vatandaşın elinde ise bu durumda zaten hiçbir şey olamaz.

Muhalefetin yakınmasına karşı iktidar: “Arazileri, fabrikaları alıp memleketten götürmediler ya, isterseniz gidin bakın hepsi burada Patagonya’da işte” diyor.

İşe yarar ne varsa hepsi de uluslararası işbilir yatırımcıların eline geçiyor.
Muhalefetin yakınması karşısında iktidar: “Görmüyor musunuz, memlekette milli gelir arttı, ekonomi büyüdü, eskiden böyle mallar var mıydı, bakın şu televizyon satışlarına, bakın araba satışlarına, şu göz kamaştıran alışveriş mağazalarına, Londra, Paris markalarına, burası cennet be cenneeeet!” diyor.
*
Doğrudur:
Millet yabancıya satışlardan eline geçen parayı, geçmişin mirasını yemek değil de devr-i iktidarın olağan kazancıymış sanıp yedikçe tüketim coşuyor, tüketim coştukça millet işlerin daha iyiye gittiğini düşünüyor.
Bu işin sonu bir gün mutlaka gelecek ama ne gam!

Hakikaten, burası neresi?
Diyelim ki gerçekten Patagonya.
Bu gidişleri gidiş mi?
Değil ama bize ne? Patagonya’yı biz mi düşüneceğiz?
Dini imanı olmadığı söylenen sermayenin Patagonyayı neden düşünmediği sorulur mu?
Aslında biz de Patagonyalı olmadığımıza göre sorun yok, dönüp kendi işimize bakalım.

*
Patagonya ile iş yapalım mı?
-Yapalım tabii,
Patagonya’nın özelleştirme(!)lerine katılalım mı?
-İyi para kazandıracaksa neden olmasın!
Patagonya piyasasını ele geçirelim mi?
-Geçirebildiğimiz kadar geçirelim tabii; zaten bundan iyisi Şam’da kayısı…
Bir punduna getirip madenlerini kapsak?
-Niye olmasın!
Gitmişken Patagonya’da ekonomiyi kalkındırsak?
-Bir dakika! Bu laf da nereden çıktı şimdi? Yoksa sen Patagonyalı mısın?
İşsizliğe çare olsak?
-Kardeşim sen Patagonya’nın çalışma bakanı mısın yoksa iş adamı mı?
Yahu adamlar çılgınca sona doğru yaklaşıyorlar!
-Vallahi o onların sorunu, bu düzende herkes önce kendini düşünecek; birileri kaybetmezse biz nasıl kazanacağız?
*
Hımmmm…
Ne diyelim; doğrudur, o kadarı bizi ilgilendirmez, tanrı Patagonyalıları korusun!