Bu iktidar bir gün
yerli malları haftası yapabilir mi?


Nasrettin Hoca’nın iki kızından birinin kocası çiftçi, diğerininki kiremitçiymiş.

Baba ile kızlar bir araya geldiklerinde çiftçiyle evli olan “Aman babacığım dua et de bu sene mevsim yağışlı geçsin, bol ürün alalım, çok para kazanalım” derken; kiremitçiyle evli olanı ise “Babacığım bizim için dua et de havalar güneşli gitsin, kiremitlerimiz çabuk kurusun, satalım iyi para kazanalım” dermiş.

İkisi arasında kalan Hoca da düşünüp dururken hanımı sormuş:

“Hoca, niye bu kadar düşüncelisin?”
“Yahu hatun” demiş. “Kızlarımdan yana sıkıntım yok, ikisini de severim; hangisi dir bilemiyorum ama Allahın emri, bu sene ikisinden biri mutlaka üzülecek…”

Fıkra çok yalın bir biçimde şunu anlatıyor:
Bazı durumlar vardır ki herkesi aynı anda memnun edemezsiniz.

Birilerinin kazanmasının koşulu diğerinin kaybetmesidir.

Bir şeyi yaparken uygun olan koşullar bir başka iş için uygun olmayabilir.

Dolaysıyla, bazı işleri bazılarına; birilerini de birilerine tercih etmek gerekebilir.

Bu siyasi işlerde de böyledir.
“Kazan-kazan” dedikleri şey kağıt üzerinde ideal bir durumdur da, hayatın akışı her zaman öyle olmaz.

Birbiriyle çelişen durumlarda ve işlerde ya daha baştan birini tercih edersiniz ve sonucuna razı olursunuz, ya da bir ona bir buna dönmekten dolayı başınız dönebilir.

***

Şimdiki iktidar; son yıllarda oldukça güçlü esen küresel sermayenin rüzgârından güç alan, 12 Eylül 1980 darbesi ile kendisine uygulama alanı açan ve Turgut Özal ile başlayan bir dizi siyasetçi eliyle yürütülen “neo liberal” ekonomi politikalarının ürünüdür.

Nedir bu güne gelene kadar yaptığı?

-Stratejik de olsa kamu elindeki pek çok kurumu yerliye mi yoksa yabancıya mı gidiyor demeden elden çıkarmıştır.

-Pek çok kamu hizmetini ticarileştirmiş, hizmet bekleyen “vatandaş”ı “müşteri” haline getirmiştir.

-Dış ticaret açığını azdırmak bahasına iç pazarı alabildiğine dışarıya açmıştır.

-Yerli paranın değerini yüksek, dövizi düşük tutarak ithal malını cazip hale getirmiş, içeride üretimi geriletmiş, istihdamı daraltmıştır.

-Yerli-yabancı demeden finansal sermayenin önünü açmış, bankacılık işini küresel sermayeye teslim etmiştir.

-Tarım ve hayvancılığı ihmal etmiş, ülkeyi gıda maddesi ithal eder hale getirmiştir. Ülkemiz eti, meyve ve sebzeyi dışarıdan ithal eder hale gelmiştir.

Öyle ki, Amerika’da Obama bir şey söyleyince bizim kasaptaki kıymanın fiyatı yükselmektedir.
İşte bütün bunlar küresel sermayenin ince denge ve kazanç hesaplarıyla planlanıp gerçekleşirken tabii ki iktidar da bunları yapabilen ve içine sindirebilen kadrolara nasip olacaktır.

Olaya bu açıdan baktığınızda, enteresan bir değerlendirme de yapılabilir: “İktidar” dediğimiz şey aslında şu ya da bu kişinin gücü değil, şu ya da bu “çark”ın ya da “düzen”in hâkimiyeti ya da hükmünün geçerli olmasıdır.

Siz o çarkın parçası olarak gelmişseniz, iktidarınızı sürdürebilmenin yolu yine “parçası” olarak kalmaktır.

İsterseniz şimdi kendi kendinize şunu sorun:
Var sayın ki eskiden yaptıklarının çıkar yol olmadığını gördü ve pişman oldu:

“Bu iktidar madem ki “iktidar”dır, acaba özelleştirmelerden vazgeçebilir ya da devamına karşı çıkabilir mi?

Acaba özelleştirilmiş ama yanlışlığı anlaşılmış bir kurumu, örneğin para basan Tekeli, Telekomu istese de geri alabilir mi?”

“Acaba ulaşımda, eğitimde, sağlıkta “müşteri” haline getirilmiş halka bu işleri kamu hizmeti olarak verebilir mi?”

“Acaba bankacılık sektörünü ve finans işini tekrar ulusal ekonomi yararına bir modele çevirebilir mi?”
“Acaba yabancılara ardına kadar açtığı iç pazarımızı “yeter, artık yerli malı kullanalım” diye denetim altına alabilir, iç pazarı yeniden Türk sanayici ve esnafına geri verebilir, ekonomiyi üretken hale getirebilir mi?”
Sanmıyoruz.

Nasrettin Hoca’nın iki kızının ikisinin birden aynı anda mutlu olamayacağı gibi; bu iktidarın da kendisine iktidar imkânı sunan dengelere karşı çıkabilme, onları mutsuz edecek işlere kalkma şansı da yoktur.

İyi de, ya o “dengeler” şimdi iktidarı da sıkıntıya düşürmeye başlamışsa?
Örneğin dış ticaret açığı milli ekonomiyi hızla tüketiyorsa…

Ne dersiniz?
Acaba bu iktidar, örneğin küresel sermayenin önemli parçalarından olan kimi otomotiv devlerine rağmen “biz artık yerli otomobil üretip onu kullanacağız” diyebilir mi?

Acaba “pahalı da olsa kamu kurumları artık yerli malı kullanacak” diyebilir mi?
Bize göre diyemez.

Dediği zaman da kendi bindiği o iktidar dalını kesmiş olur.

“İyi ama gazeteler öyle yazdı, televizyonlarda öyle anlatıldı” diyenler olacak.
Desinler…

Demekle bir şey olmuyor ki,
Ya dersiniz ama kendiniz de inanmazsınız, ya da safça inanır yapmaya kalkarsınız ama yaptırmazlar.

Yerli otomobil lafı çıkınca, ülkemizde de büyük pazara sahip bir otomobil firmasının Stephan Odell adlı Avrupa müdürünün neler söylediğini okumuş olmalısınız.

Sıkıntıları görüyoruz, keşke yapılabilse de diyoruz; tamam..

Ama ne yapalım ki işin aslı da böyle.
Bu işleri yapabilmek, şimdiki değil başka siyasi dengelerin işi.