Demokratik seçimler aslında ne kadar demokratik olabiliyor?


Merak eder dururum;
Acaba Türkiye’de bir dönem “Demokrat” kelimesinin gerçek anlamından saptırılıp bir siyasi partiye “demirkırat” olarak mal edilmesinin, bizdeki “demokrasi”nin daha iyi anlaşılması ya da pek anlaşılamaması konusunda ne kadar etkisi olmuştur?

Bilindiği gibi kimsenin dilinden düşürmediği sihirli sözcük “demokrasi”, yunan dilindeki  “demos ve kratos” kelimelerinden türetilmiştir.
Demokrat” da “halk iradesinin üstünlüğünü benimseyen” anlamına gelmektedir.

Ne demektir demos?
Halk”.
Ne demektir kratos?
Güç ya da egemenlik”.

Sıra bu konularda aşık atmaya gelince herkesin dilinden düşürmediği şu “demokrasi”, dünyada ve tabii ki bizde de acaba taşıdığı anlamına uygun olarak işleyebiliyor mu?
Yoksa hala, aynen bir dönem “demos”u bizim memlekete “demir” diye pazarlayıp sonra ardına bir de “kırat” ekleyerek “demir-kırat” yapan ve bu kavramın bizim bilinçaltımızda “demirden egemenlik” gibi algılanmasına “hoş” bakan anlayışımızı bir türlü kıramadık mı?

***
Demokrasi mucitlerinden olmalarına karşın, “tüfek icad olup” sermayenin gücü ilerleyince şimdi kendileri de bu işi pek beceremez duruma düşen komşumuz Yunanistan’ın,  milattan önceki toplumsal yaşamında, kenti yönetecek kişiler şehir halkı içinden “kura” ile seçilirmiş.

Tabii ki bir “tombala”dan çıkan yöneticiler o kenti ne kadar iyi idare edilebilir bilinemez ama bu yöntemin en azından bir yönüyle yararlı olduğu açık:
Böyle bir yöntemde iş tümüyle şansa bırakıldığı için, herhalde hiç kimsenin o kente yönetici olabilmek için kimseyle yakınlık kurma, kankalık oluşturma, işbirliğine girme ve bazı değerlerinden ödün verme gibi bir ihtiyacı olmuyordu.

***
Bu güne geldiğimizde…  siyasette büyük bir sıkıntı var.
Hani ortaya çıkıp sorsanız;

-Yöneticilerinizi beğeniyor musunuz?
-Yapılan seçim sizi mutlu etti mi?
-Şimdiki sistem mi iyi yoksa eski yunanınki mi?

diye; korkarım “amanın bunlardan ne hayır gördük ki, yoldan geçen birisi bile olsa içimiz daha çok rahat edecek” diyenlerin sayısı oldukça yüksek çıkacaktır.

Üzerinden en az iki bin yıl geçip insanlar bu arada daha iyisini bulabilecek iken bu tombalacı yöntemden neden vazgeçildiğini siyaset bilimciler şehir nüfuslarının çok arttığına, artık böyle bir yöntemin uygulanamayacağına bağlarlar.

Sanmıyorum; bence nüfusun yüksekliği o kadar belirleyici değil.
İşi verin Milli Piyango İdaresine, haftada iki seçimi bile çok rahatlıkla yaptığı gibi bu piyangoculuktan iyi de para kazanır.
 
***
Espri bir tarafa, bu günlerde siyasette “demos”un yani halkın “kratos”u yani egemenliğinin belirleyiciliğinin hayli zayıfladığı; seçilenlere karşı gösterilen tepkilere bakılırsa, alınan sonuçlara kimsenin aklının ve gönlünün pek de yatmadığı apaçık ortada.

Neden?
Eski yunan bu yolu binlerce yıl önce bulmuşsa; şimdi halk neden “siyaset etmek” deyince, Osmanlıcasında “idam” ya da “kafa koparma” anlamına da gelen şeyi algılayıp sözüm ona kendi adına yapılmış işlerden pek hoşlanmıyor?

***
Haydi spekülasyon olmasın diye bırakalım bizimkileri bir kenara, dışarıdan örnekler verelim;
Bakın Yunanistan’a; yunan halkı acaba ekonomisini batıran Yorgo Papandreu’dan ne kadar hoşnut?
Bakın İtalya’ya; boş zamanlarında başbakanlık yaptığı söylenen Silvio Berlisconi’ye ne kadar inanıyor?
Bakın Fransızların hem seçip hem nefret ettiği çapkın Nicolas Sarkozy’ye; halkı karşısında saygınlığını ne kadar koruyabiliyor?
Enteresandır ama bunların hepsinin seçiminde de o halkın kendi iradesi olan “demos kratos” geçerli değil miydi?

***
Peki, ne oluyor da hem “demos kratos”tan daha doğru bir yöntemi yok denip ondan başka bir şey söylenmiyor ama ne hikmetse kimse, bu yöntemle “kendi seçtiklerinden” dolayı mutlu olamıyor?

Bunun nedeni bu seçilenlerin yanlış kişilikleri mi?
Yoksa kim ne derse desin, kim ne olursa olsun,  işin içinde sonucu belirleyen daha sistematik bir neden; sonucun böyle olmasına yol açan daha temel bir unsur mu var?

Bu, bir gün sonuçlar karşısında “şaşkın” duruma düşmemek için herkesin kendine göre ölçüp biçip cevaplandırması ve sonuçları buna göre yorumlaması gereken bir konu.
Şimdi ben de burada kendi payıma düşüncemi söyleyeyim:

O eski yunanda, siyaset yapma hakkına sahip şehirliler yani kentsoyluların bu işi kendi aralarında “kura çekerek” yapması, belki de iktidarın mümkün olduğu kadar önceden pazarlıksız, kent halkının iradesi dışındaki güçlerin, haydi daha açık söyleyelim; ekonomik güç sahiplerinin etkisinin mümkün olduğu kadar işin dışında tutulması için böyle yararlı bir yol izleniyordu.

Ancak aradan geçen iki bin yılı aşkın sürede, bu seçim dengelerini etkileyebilecek olan güçler o kadar gelişti ve sermaye birikimi öyle bir hal aldı ki; onlar bu siyaset denen ve kendi çıkarlarını birebir etkileyen görevleri öyle “tombala”dan çıkacak kişilere safça teslim etmek gibi bir çözüme hiçbir biçimde razı olamazlardı.

Nitekim gerçekten de öyle oldu.
Bu güne gelene kadar, “düzen”in “demos kratos”a yani halkın iradesine o kadar da bırakılmamasını kendileri için “yaşamsal” gören güçler, sade yurttaşları, onlar arada bir bu işlerden dolayı hüsrana kapılsalar da, bu “düzen”in aslında onların kendi seçimleri olduğuna, alınan sonuçların birer kutsal “demos kratos” ürünü olduğuna inandırmaya gayret ettiler.

Gazeteleri, televizyonları, radyoları ile “demos”a yüklendiler ve başardılar da.
Sonuçta gerçek seçimi “halkın eliyle” medya ve arkasındaki sermaye güçleri yapmaya başladı.
Hani herhangi bir süpermarketten alış veriş yaparken sizin hangi markalı malı alacağınızı, almak isteseniz bile istediğiniz markayı orada bulamayacağınız için, seçiminizi aslında o market sahiplerinin belirliyor olması gibi…

***
Bence burada asıl şaşırılması gereken, aslında “demos kratos”a yani kendi iradesinin üstünlüğü esas olması gerekirken kurulu düzeni fark etmeden safiyane bir “merakla” sonuca kilitlenen ve sonuçlar belli olunca da, kendisinin seçtiği kabul edilenlere tepki gösteren ve “kim seçiyor bunları” gibi sözlerle karşı çıkan yurttaşların bu hali.

Hiç kimse şaşırmamalı.
Haydi “tombala” diyebileceğimiz usulü şimdi yeniden kabul ettirip, hiç olmazsa bazı güçlerin belirleyiciliğini kökten değiştirmek, belki nesiller boyu uğraşmakla bile kolayca başarılamayacak bir iş ama…
Hiç olmazsa, o güçlere karşı ve en azından o kutsallaştırılmış “demos kratos” kavramının yitirilmiş itibarını biraz olsun kurtarabilmek adına;
Yine hiç olmazsa; gerçekten akıllarına yatan birkaç kişiyi seçtirmek için kendi aralarında da örgütlenerek bir şeyler yapmaya çalışsalardı; sevgili yurttaşlarımızın şimdiki durumları, bu günkünden biraz daha hafif “hayal kırıklıkları”yla atlatılamaz mıydı?