Bu günlerde seninki ne kadar açık diye sorarlarsa alınmayın


Avrupa ciddi bir sıkıntıya girdi.
İzlanda battı.
İrlanda battı.
Yunanistan battı
İtalya battı.
Sırada İspanya, Portekiz ve hatta Fransa var gibi görünüyor.

Bunların ekonomik durumlarının ortak özelliği nedir?
Hepsi de borca batık.
Yani ekonomileri boş durmuyorlarsa da borca çalışıyor.
Aldıkları borçların faizini ödeyebilecek kadar üretemiyorlar.
Tıpkı dükkânın kazancının banka faizini ödemeye bile yetmemesi gibi.
Dolayısıyla sürekli “içeri” gidiyorlar.

Dünya Bankası’nın 2010 yılı son çeyreğine ilişkin toplam dış borç verilerine göre, bu ülkeler içerisinde:
 2 trilyon 595 milyar dolarla İtalya en fazla borç yüküne sahipken, bu ülkeyi
2 trilyon 546 milyar dolarla İspanya ve
2 trilyon 321 milyar dolarla İrlanda takip ediyor.
Yunanistan'ın 581,6 milyar dolar,
Portekiz'in 548,4 milyar dolar borcu bulunuyor.
Uzmanların açıklamalarına göre İzlanda'nın 136 milyar dolar dolaylarında dış borcu var.

IMF’in 2011 yılı için yaptığı tahmine göre de bazı Avrupalı ekonomilerin cari açıklarının kendi milli gelirlerine oranı şöyle:

Portekiz -8,64
Yunanistan -8,37
Güney Kıbrıs -7,17
Malta -3,81
İspanya -3,79
İtalya -3,48
Fransa -2,66
Slovenya -1,75
Slovakya -1,26

Bu arada bizim durumumuz nedir derseniz, bilgilendirelim:
Sayın Babacan yıl sonunda -9,4 olacak diyor. Eh, ekonominiz üretimle değil de borçla büyüyor ve hatta büyümede Çin ile yarışıyorsa cari açığın da böyle olması kaçınılmazdır.

***
Bu işlerde tehlike sınırı yüzde 3 kabul ediliyor.
Tablodan anlaşıldığına göre, son günlerde büyük bir doğalgaz rezervi bulan Güney Kıbrıs dışındaki bu ülkeler bırakın borçlarını, borçlarının faizlerini bile ödeyemeyecekler.

Malum, faizini ödemeyene yeni borç verilmez.
Borcu borçla ödemenin sınırı da bellidir.
Bunun için de sıkıntıya düşeceklerdir.

Sadece kendileri mi? Tabii ki daha önce onlara borç verip geri alabileceğini sanmış olan ülkeler de. Hani yüzme bilmeyen birini denizde kurtarmaya kalkanın kendisinin de o yüklendiği ağırlıkla batması gibi bir durumda Avrupa.

Böyle önemli bir bölümü aldığı borcu ödeyemeyen, kalanı da verdiği parayı alamayanlardan oluşan bir Avrupa’da sizce bir süre sonra çoğu ülkenin kabuğuna çekilip kendi iç sorunlarıyla uğraşacağını, dolayısıyla ortada birliğin-mirliğin kalmayacağını tahmin etmek acaba çok abartılmış bir görüş müdür?

Değilse, ortaya çıkacak tablo; Ülkelerin yavaş yavaş “Gemisini kurtaran kaptan” anlayışıyla daha çok kendi iç dengelerini korumaya, kendi durumlarını düzeltmeye başladıkları tablodur.
Düzeltebilirler mi?

Doğrusu kısa vadede “hayır”. Üstelik bu düzeltmenin yöntemi, cari ya da dış ticaret açıklarının, gelirleri artırarak değil; ancak ithalatı kısmakla küçültülmesi olacaktır.
Yani tüketimi baskılayarak, tüketicilerini karşılarına alarak kurulacak yeni dengelerle.
Bu yeni dengeler daha önce belirli bir refah düzeyine ulaşmış insanlarca kolaylıkla kabul edilebilir mi?

Yunanistan’a ve diğer ülkelerdeki sokak gösterilerine bakılırsa iş zor.
IMF Başkanı Bayan Lagarde, bu kriz on yıl sürer demiş. Haydi, biz de fazla iddiacı davranmayıp şimdilik onun dediği on yıla razı olalım.

İşte şimdi Avrupa’nın kendisini hazırlıklı hale getirmesi gereken konu budur.
Önümüzde en az 10 yıl sürecek ve bizce “kriz”den farklı bir durum; “ekonomide üretim-kazanç dengelerinin yeni bir noktaya doğru hareketi” vardır.

Bundan bize ne çıkar derseniz:
Daralan Avrupa ekonomisinde azacak işsizlik dolayısıyla başta biz Türklere karşı olmak üzere yoğun yabancı düşmanlığı, buna bağlı olarak kırgınlıklarla dolu kesin dönüşler başlar.

Umarım aynı günlerde de Türkiye’nin uluslararası sıcak sermaye hareketleriyle büyütülmesinin akıllı işi olmadığı, ülkeyi açık pazar haline getirip üretimi kendi kaderine terk etmenin çıkar yol olmadığının anlaşılmasıyla hiç olmazsa ciddi bir “ders” alınır.

Fıkrayı bilirsiniz: İdama mahkûm Karadenizliye, “dar”ağacına götürülürken “Son sözün nedir?” diye sormuşlar, “ha bu da bana bir ders olsun” demiş.
Dilerim alınacak o dersin zamanlaması fıkradaki kadar “dar” bir zamana denk gelmez.