Etrafta kan çiçekleri açarken bahar beklemek


Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kana bulayan sözde “bahar” bu günlerde Mısır üzerinden ikinci turunu atmaya başlayınca Zülfü Livaneli’nin ünlü şarkılarından “Kan Çiçekleri”ni anımsadım ve bu duyguyla bir daha dinledim

O nasıl bir “bahar”sa, sadece kan çiçeği açan bu hareket, bize “teğet” olan bölgeye ölüm, kargaşa ve yıkımdan başka bir şey getirmedi.
Getireceğe de benzemiyor.
Ekonomilerinin çökmesi ve dolayısıyla insanların içine düştüğü sefaleti o listeye eklemek bile bu halkların hanesine yazılan yıkımın sonucunu pek fazla değiştirmiyor.
İlk anda hesaba dahi katılmayan bu çöküntü bile onların birer insan olarak kısa yaşamlarının en az onar yıllarının, belki de tüm hayatlarının işsizlik ve açlıkla geçmesine yol açacak.
Şarkı, kan çiçekleri için “yediveren” diyor ya;
Eğer iş öyle ise bu kanlı bahar daha çok sürecek demektir.

Bahar çiçeklerinin kan çiçeklerine dönüştüğünü anımsatan şarkının sözlerinde bakın sanatçı neler söylüyor:

Topraktan mı sürmüş sürmüş
Candan mı kopmuş
Açar yediveren kan çiçekleri
Türkü şiir mi ağıt mı yoksa
Açar
yediveren kan çiçekleri..

Bölük bölük olmuş olmuş
Çaylar dereler
Hiçbiri denize varabilmezmiş
Duvarın dibinde bir yaralı gül
Gülleri solduran gülebilmezmiş...

Bu şehrin üstünü duman sis almış
Tomurcuk çiçekler kana belenmiş..
Dağlar çiçek açmış
Usta dert açmış..
Umudun goncası kan çiçekleri....

Nazım Usta da, romanında “Yaşamak güzel şey be kardeşim” der.
Yani insanoğlunun kalkıştığı her hareket aslında yaşamak ve tabii ki daha güzel yaşamak için olmalıdır.

Peki, bu arada birkaç kişi kitlelerin daha iyi yaşayabilmesi uğruna ölmez mi?
Tabii ölür; çünkü bu işler öyle ufak tefek yara bereyle atlatılacak işlerden değildir.
Ama aynı bölgede binlerce, on binlerce hatta milyonlarca güzel yaşamak isteyen insan, yani büyük kitleler üstelik bir savaş değil de sadece “bahar” yaşayacağı umuduyla güle oynaya meydanlara çıkmışsa, birilerinin söylediği gibi amaçları demokratik tepkilerini göstermek idi ise sonuçta hiç kimse kendiliğinden bu kadar rahatça ölüme yatmaz;
hele bu “gösteriler” bir türlü bitmiyor, üzerine dalga dalga yeni ölüm dalgaları ekleniyorsa.

Siz birer birey olarak onların dünyadaki petrol savaşları için kendilerini ortaya attıklarını kabul edebilir misiniz?
Tabii ki atmazlar.
Bahar” sadece bu kanlı işin onlara yansıtılmış görüntüsüdür.

***
Görünen odur ki, bölgeye bahar getirme gerekçeli hareketler söylendiği gibi sonuç vermemiş, bahar çiçekleri yerine kan çiçeklerini açtırmış ve açtırmaya devam etmektedir.
Siz bu durumda “daha çok bahar” ya da “yaşasın bahar” diyenlerin aslında hangi sonuçlara çanak tuttuklarını, bu bahar sözcüğünün birileri açısından ne anlama geldiğini düşünebiliyor musunuz?

Türkiye, birilerinin bahar dediği felaketler bölgesinin hemen kenarındadır.
Teğet” denen şey eğer değme noktasıyla, ülkemiz bu “baharzede” ülkelerle gerçekten teğet durumda olduğu unutulmamalıdır. Bir kaçı ile sınırlarımız ortaktır, ülkelerimiz bir birine gerçek anlamda değmektedir.
Diğerleri üç adım ötededir.

Peki, biz ülkelerimizin birbirlerine teğet durumda olduğu kitlelerin içine düştükleri şu hallerin bir gün gelip bizi de aynı açmazın içine çekebileceğini düşünüyor ve durumu ona göre değerlendirebiliyor muyuz?
Örneğin birilerince teşvik edilen bu işlerin pek de hayırlı olmadığı, bahar getirmediğini düşünüp –eğer sorulursa- taraftarlığımızı buna göre ortaya koyabiliyor muyuz?

Unutmayalım, Türkiye her zaman bu bölgedeki satrancın içindedir ve birilerinin bu günlerde bir türlü sonucunu alamadığı ama dostça(!) ve demokrasi aşkıyla(!) sundukları “bahar”a erdirme(!) destekleri kolayca bize de ulaşabilir.

Bu nedenle;  etrafımızda dolanıp duran baharın(!) henüz kimselere yaşanası güzel bir hayat getirmediği, aksine alıp götürdüğü şu durumda, o “bahar” havasında şimdilik sadece “kan çiçekleri”nin açtığının farkında olunmalıdır.