Ver bir yolluk gidelim desek?

 

İstanbul meyhanelerinde, bazı nazı geçen müşterilere uygulanan bir usul ve o uygulama sırasında meyhaneciye söylenen bir söz vardır:
“Ver bir yolluk da gidelim!”
Bilmeyenler için kısaca anlatalım: Masada yiyip içenler hesabını ödedikten sonra, o ödenmiş hesabın dışında kendilerine bir de ikramda bulunulmasını bekler ve “yolluk” isterler.
Bu genellikle bir “tek” şeklinde olur.
Müşterinin hatırını kırmamakla birlikte, yeni gelebilecek müşteriler için masanın bir an önce boşaltılmasında yarar gören işini bilir meyhaneciler de uygulamada yolluğu ikram etmekte pek teredüt etmez.

Her işte olduğu gibi bazan bu işin de suyunu çıkaranlar olur elbette Örneğin gideceği yerin epeyce uzak olduğu gibi bir latifeye sığınarak “Ver bir yolluk daha” deyip adeta ödediği hesabı biraz daha ucuzlatmaya gayret eden kimilerine rast gelmek her zaman olasıdır.

Haydi, artık bunun varabileceği en son noktasını da söyleyeyim ve asıl konumuza geçelim:
İsmi lazım değil ama bu mekânlarda hatırı sayılır simalardan birinin “Yahu akşamdan beri bu beşinci yolluk, acaba bir de kendi hesabıma içip artık gitsem mi?” dediğini kulaklarımla duymuşumdur.

***
Gelelim bir başka “yolluk” konusuna.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, şimdilerde biraz İstanbul trafiğindeki keşmekeşi çözebilmek, biraz da bu işten para toplayabilmek için bizim memlekete pek uygun gelmeyecek bir yöntemi “ısıtmaya” çalışıyor. Bu yeni yöntemin adı henüz belli değil ama aynen meyhanedeki müşterinin yürüyüp gitmesi için katlanılan yollukta olduğu gibi, bu da “otomobiller için yolluk ” gibi bir şey. Birilerince yapılan hesaba göre olayın özü şu: Tıpkı Boğaz köprüsünden ya da paralı otoyollardan geçişlerde olduğu gibi, kentin yoğun bölgelerine giriş yapan otomobillerden de belirli bir vergi alınıyor.
Örneğin Şişli ya da Taksim meydanından geçiyorsunuz, elektronik cihazlar plakanızı okuyup size münasip olan vergiyi kesiyor.

“Belediyenin kasası kendini zor idare ediyor. Maaşları ödüyoruz. Müteahhitlerin ve denizdeki teknelerin hak edişlerini çok gecikmeli ödüyoruz. Halk otobüsleri parasını zamanında alamıyor. İki yıl önce İETT arazisini Dubaili şirkete sattık kasamıza 1 milyar 56 milyon TL girecekti. Davalar yüzünden giremedi. Vergilerden ve bütçeden gelen kaynak da daraldı. Mali sıkıntıya girdik..” (7.9.2009-Habertürk)

diyen Topbaş, şimdi İstanbul’luların otomobilleriyle bir yerden bir yere gidebilmeleri için de “yolluk” ödenmesi gerektiğini düşünüyor.
Aslında bu iş 2003 yılında Londra’da, 2006 yılında Stockholm’de uygulamaya konmuş. Buralarda görülen şu Şehir merkezinde dolaşmak pahalıya gelince oralardaki araba sayısı azalmış, bu işten epeyce de vergi toplanmış.

Eh o zaman bundan güzel ne var diyeceksiniz..
Her arabası olan da şehrin göbeğinden geçmesin, gitsin kırları bayırları, dış semtleri dolaşsın!
Merak edenler en azından, yukarıda adını verdiğimiz yabancı kentlerin ismini ve “metro” kelimelerini yan yana yazıp internette şöyle bir tarama yapsınlar ve durumu araştırsınlar.
Londra’nın yerleşik nüfusu 8 milyon, Stockholm’ünki 800.000’dir. Buralardaki metro sisteminin mükemmelliğini, bu şehirdeki metro haritalarını ve eğer hala böylesi bir metrodan yararlanmak yerine şehir merkezinde otomobille dolaşmak isteyen varsa sadece vergi değil, her şeye müstehak olduğunu görsünler.

Peki bizde öyle mi?
Bu 12,5 milyonluk koca kentte yıllardır oralardaki metronun onda biri kadarını bile yapmamışsınız metrobüs uygulamanız, yolları ve araçlarıyla hala evlere şenlik durumda. Bir yandan hurda, ötv, kdv indirimi diye üstüne teşvik de vererek şehre günde 700 binek arabası sokuyorsunuz, ondan sonra da İstanbul’u Londra, Stockholm metrolarına sahipmiş gibi kabul edip, bu konuda çaresiz bıraktığınız İstanbulluyu da aynen İngiliz ve İsveçli gibi kabul ederek onlardan “yolluk” isteyeceksiniz.

Olamaz bu iş.
Aynen 15 yıldır maalesef “yönettiğiniz” belediye gibi şimdi yolsuz kalmış bu İstanbulluların artık hiç kimseye “yolluk” verecek hali ve vakti olmadığını kabul edin.
Kimileri derler ki, ama o iş bizde bir zamanlar Deli Dumrul tarafından uygulanmışmış...
Doğrudur, uygulanmışmış ama o zamanlar seçim falan gibi şimdiki usuller yokmuş ki?
Şimdi kim hem oy verip hem de evine ya da işine gitmek için size “yolluk” versin?