Deniz ulaşımında halkın tepkisi ve devlet sattığı malı geri almaz mı?


Demokrasilerde halka rağmen bir şey yapabilir misiniz?
“Bazen olur böyle ufak tefek aksaklıklar”diyebilirsiniz.
Öyle ya, politikacılar da halkın ancak dört beş yılda bir “vekaleti gözden geçirilen” temsilcileri olarak iki seçim arasında istemeden yanlış yapabilirler.
Devri iktidarlarında attıkları her adımı dönüp dönüp halka soramayacaklarına göre, bazen ardından halkın tepkisine neden olacak işlerin de yapılması olağandır.
Bu durumda; akıllı iktidarlar, eğer ellerinde bunu düzeltebilecek kadar zamanları varsa bu hatalarını düzeltir ve “yola” öyle devam ederler.
Düzeltemez ya da düzeltilmesi gerektiğini fark edemezlerse “muhalefet” denen “alternatif politikacılar” bunu halka anlatır, ancak kendilerinin düzelteceğini söyler ve oyları da toplarlar.

*
Margret Thatcher 1975-1990 arasında İngiltere’deki Muhafazakâr Parti’nin genel başkanıydı. Şimdiki nesle göre hayli eskilerde kalan 1979-1990 arasındaki başbakanlığında liberal-muhafazakâr politikalar uyguladı. Devletin her şeyi satıp piyasanın tümüyle özel sektöre bırakmasına inanıyordu, işçi haklarını törpülenmesinin baş savunucusuydu. Sol politikalara ve  işçilere karşı bir “demir leydi” idi.
Bu soğuk savaş dönemi politikacısı, son zamanlarında siyaseten nefret edilir hale geldiği gibi tıbben de “bunadı” ve tarihteki sevimsiz yerini bu şekilde aldı.

*
Kamu’nun elinde özel sektöre yarayacak ne varsa satılması ve her şeyin “piyasa”nın dengelerine terkedilmesi politikasının yakın tarihteki kökleri bu yıllara ve bu anlayışa dayanır.
Şimdi dönüp geriye bakıldığında “yanlış” bulunan bu “piyasa sevdalısı” anlayışı savunan kaç kişi kaldı bilemem ama; ne hikmetse bizim son dönem politikacılarımız bu terkedilmiş ve yanlışlığı anlaşılmış “görüş”ü taa bu günlere taşıyarak bazı icraatlarının –özdeki gerekçeleri nedir bilemeyiz ama- sözde gerekçesi yaptılar.

Belediye elinde iken İDO’nun son yıllarında bir kamu işletmeciliğinden beklenmeyecek kadar karlı ve dinamik hali ortadaydı. (Öyle ki o zamanlar bir kamu yöneticisi olarak başında bulunan tepe yöneticisi, en piyasacı yeni sahiplerince bile yine aynı göreve getirildi.)
Diğer taraftan İDO, 15 milyonluk nüfusunun iki yakasının ancak deniz üzerinden birleştiği İstanbul için belki de kamuya yani bu şehrin insanlarına en fazla “hizmet eden” kurumların başındaydı.

Bütün bunlara rağmen ve “özelleştirme Kanunu”nun siyaseten artık tarihin çöplüğüne terkedilmiş gereği ileri sürülerek ve “gelir giderini” yani karlılığı ve değerini en iyi bilmesi gereken belediye başkanının bu satıştan beklediği 5 milyar dolarlık “eder”e rağmen 861 milyon dolara satılı-verdi; yani bu kamu hizmeti ve karlı yatırım özelleştirilerek  “özel” ellere teslim edildi.

*
Bu satışın yanlışlığı, şimdi sadece bizim bu köşedeki kişisel görüşümüz olmaktan çıkmış, içinde satıcısıyla aynı partili büyükşehir belediye başkanlarının, ticaret ve sanayi odalarının, esnaf derneklerinin; yani diğer piyasacı kuruluşların dahi karşı çıktığı gruplar ve en başta “halkın” nefretle karşıladığı bir hal almıştır.

Kısacası; bu satışı yapanlar şimdi İstanbul halkının karşısına çıkıp da “satalım mı?” deseler, alacakları cevabın tonu, herhalde bazen o koca stadyumların tribünlerinden yükselen gür nidaları pek de aratmayacaktır.

O zaman bu olay, “hiçbir tarafı su kaldırmayacak kadar yanlış” mıdır?
-Evet yanlıştır.
Bir iki bağırırlar sonra susarlar denecek kadar hafife alınabilir mi?
-Hayır alınamaz, her bayram sıkıntı çekilir.
Siyasetçiler eğer halkın temsilcisi ve onun vekili iseler böyle bir yanlışı bile bile sürdürebilirler mi?
-Hayır sürdürmezler; sürdürürlerse giderler, yerine başkaları gelir.

*

Peki o zaman ne yapılmalı?
Yanlışı yapan siyasetçinin işi, bu konuda daha fazla batmamak için bu yaptığından tez elden dönmektir.
Dönmenin yolu da geri almak ya da hukuki adıyla “kamulaştırmak”tır.

Nitekim bizim Anayasamız, adeta bu “geri dönüş” kapısını gösterircesine birbirinin zıddı olan kamulaştırma ile özelleştirmeyi aynı maddede (Md.47) göstermiş ve şöyle demiştir:

Kamu hizmeti niteliği taşıyan özel teşebbüsler, kamu yararının zorunlu kıldığı hallerde devletleştirilebilir.”


Şimdi bu anayasa hükmünün, “halkımızın yüzde 92’sinin iradesi ile” kabul edildiğinden hareketle ve İDO satışının halkın yoğun ve dinmez tepkisiyle karşılaştığı, bundan böyle her bayram bu işi yapanların kulaklarının çınlatılacağı gerçeğinden hareketle soralım:

Ey iktidar:
Satışının yanlış olduğu, vekili olduğunuz halkın buna karşı çıktığını görerek daha önce “iyi olacak” diye sattığınız İDO’yu şimdi  kamulaştırmanız bu halkın olduğu gibi sizin de yararınıza değil midir?

Ey Muhalefet:
İktidarın bu yanlışı ve halkın tepkisi karşısında, “biz bu işleri onlardan daha iyi yaparız” diye önümüzdeki seçimlerde meydanlara çıkacağınıza göre, İDO özelleştirmesinin halka karşı yapılmış büyük bir yanlış olduğunu söyleyip, “ey halkım bizi seçerseniz sizi bu eziyetten kurtaracağız” “Biz İDO’yu kamulaştırarak geri alacağız” diyecek misiniz?

Ey Halkımız:
Siz de bu iki kanattakilerden her birine bakıp durumu değerlendireceksinizdir elbette değil mi?