Semt pazarında müşteriden çok pazarcı varsa bu neye işarettir?


Sizi bilmem ama ben her hafta sonunda semt pazarına çıkarım.
Bana göre semt pazarları aslında “Ortalama vatandaşın ekonomisinin aynası”dır.
Pazara şöyle bir bakın, bizim vatandaşımızın ekonomisini orada ayan beyan görürsünüz:
Kimler pazara öğleden önce gidemiyor da malın ucuzladığı akşam saatlerini kolluyor,
Kimler o Pazar yerinde iki tur atmadan alışveriş yapamıyor,
Kimler Pazar dağıldıktan sonra alaca karanlıkta eziği çürüğü topluyor,

Pazarcı anlatıyor:
Bu hafta yumurta ucuz abi, ihracat kesildi ya…
Domates, biber biraz fiyatlandı abi, Rusya’ya ihracat varmış da…
Bu hafta mala daha fazla girmedim abi, gitmiyor buralarda; müşteri kesildi…

Semt pazarları ile İhracat arasındaki dengeyi kitaplarda okuyamasanız ama,  ne olduğunu işte tam da bu pazar yerlerinde görürsünüz:
Parası yeterse malı vatandaşımız yer, yetmezse ihracatçıya parayı bastıran yabancılar.
Bize de onların beğenip almadığı, gümrükten geri dönmüş  “hormonluları” ile “mozalakları” kalır.
Yiyemediğimiz malı yabancılara yedirip ihracatımız arttı, dış ticaret açığımızı daraltıyoruz, kalkınıyoruz demenin ne anlama geldiğini, bu işin pazardaki vatandaşı sevindirip sevindirmediğini anlamak için “tartışma meydanı”nı buralara kurmak gerekir aslında.
Daralan dış ticaret açığı değildir çoğu zaman; vatandaşın boğazıdır.

Bu arada herkes sormalı kendi kendine; ekonominin şu işleyişinde “ihracat” dedikleri acaba düpedüz o pazaryerinde görüldüğü gibi “Ben yiyemiyorum al sen ye demek mi oluyor?”
Kusura bakılmasın ama “pazaryerinden bakınca” aynen böyle görünüyor.
*
Gelelim işin bir başka tarafına:
-Peki söyle bakalım bu bizim semt pazarında neden müşteriden çok satıcı var?
-Yok abi bu iş bitmiş… millet kartla geçiniyor, yönünü markete döndü.
Neden pazarcı esnafının yüzü gülmüyor?
Sahi müşteri nereye kaçtı?

*
Onların anlattığı da, bizim gördüğümüz de şu:
Belediyelerin bir yandan pazarın yarattığı kirlilikten kurtulma gayreti, diğer yandan “kentsel dönüşüm” çabasıyla semt pazarlarını bir biçimde sıkıştırmasını bir kenara koyalım; semt pazarları şu son zamanlarda bir başka nedenle; vatandaşın ekonomisinden kaynaklanan nedenlerle de giderek küçülüyor.
Müşteri her geçen gün semt pazarlarından çekilip biraz daha “market”lere, büyük alışveriş merkezlerine kayıyor.
Nedeni, artık ortalama vatandaşın cebinde “nakit para” kalmamış olması, kredi kartını yeni “veresiye defteri” olarak kullanmaya başlaması;
Aldığı parayı doğrudan kredi kartı taksitine yatırıp ertesi gün yeniden borçlanmaya devam etmesi.
Hatta durum veresiye boyutunu da aşmış ki, şimdi insanlarımız sadece tüketimi için borçlanmıyor; zaten cebinde tüketime sarf edecek parası olmadığı gibi bir de üstüne üstlük “nakit çekerek”ten cebine üç-beş kuruş “harçlık” sağlıyor.

Malum, pazarlar alış verişin peşin yapıldığı yerler.
Cepte “pazar harçlığı” bile olmayan insanlarımız da mecburen tüketim harcamalarını, hem de öyle büyük kalemleri değil; patatesini, domatesini, biberini, yumurtasını gidip irili ufaklı marketlerden yani kendisine pahalı ama “elektronik veresiye” sistemi ile mal satan yerlerde yapıyor.
“Pahalı” çünkü o fiyatın içinde hem malın bedeli, hem bankacıların faiz ve komisyon kazancı ve denk gelirse oranın esnafının üç beş kuruşluk kazancı var.
Yani bu sistem, alıcı ile satıcının geleneksel alışverişinin arasına bu işlerden ciddi paylar koparan bir de banka sistemini soktu.
*
Bu durum yani müşteri çekilmesi acaba bölgesel mi?
Bu durumdaki pazarcılar, o kaçan pazar müşterisi sadece belirli yerlerde mi?
Hayır değil.
Eğer bu furyaya kendinizi kaptırmamışsanız, pazardan alışveriş ediyorsanız ya da gözlem olsun diye gidecekseniz şöyle bir bakın pazarın görünüşüne, pazarcıların yüzüne.
Sonra düşünün etrafınızda kredi kartı borcunu taksitlendirmeksizin, bir seferde kaç kişinin ödeyebildiğini.
Göreceksiniz ki; şu anda Türkiye’nin ekonomisi giderek “kalkınıyor” denirken bu ülkenin “halkının ekonomisi”, mevcut para ile değil; ileride bile ödeyemeyeceğini bildiği parayla yani hiçbir zaman vadesinde kapatamayacağı “borç parayla” döndürülme çabasındadır.
“Şimdiki kalkınma”nın halka dönük yüzünde –maalesef- bu kalın çizgiler vardır. Aynen geçim sıkıntısıyla boğuşan vatandaşın yüzünde giderek daha da belirginleşen çizgileri gibi.