Bu millet bir de üç çocuk yapmaya başlarsa emekli ne yapar?


Düşünelim bakalım:
Şu bizim emeklilerimiz “El mahkûm” neden hep geçim sıkıntısı çekmek zorundadırlar?
-“Maaşları düşük olduğu için”
-“Niye? Hükümetin biri gelip ‘Al arkadaş bak ben emekli dostuyum sana okkalı bir zam yapıyorum’ dese ne lazım gelir, alt tarafı bir kanun değil mi? Üstelik 7 milyon emekli, yaklaşık 14 milyon oy!
-“Cık!” O kadar da değil… Bak ekonomide “esaslı bir yapısal değişiklik olmadıkça” kim ne derse desin sakın kulak asma!
-Neden peki?,
-Anlatayım o zaman:
Türkiye bir ucuz işçilik ülkesidir. Bunu bizim devlet büyüklerimiz karşılaştıkları her yabancı patrona söylerler ve bu avantajı kullanmalarını önermez mi?
-Evet
-Yabancı da zaten bunu ister. Çünkü yatırıma koyacağı makine her yerde aynı makinedir, “gelirim ama benden vergi mergi almayın” dese zaten herkes bu iş için “Allah Allah” diyor; “Gel kardeşim, vergi de istemiyorum, yeter ki istihdam yarat.”
*

Hatırlanacaktır, adamlar ben otomobil fabrikası kuracağım deyince kaç ülke “Aman bana gelsin, bana gelsin” diye birbirine girmedi mi? Vergi ne kelime, arazisi bile benden denmedi mi?
Yine hatırlayacaksınız; bizim cumhurbaşkanlarımızdan biri de bir otomobil yatırımı işinde “Gerekirse Çankaya’nın arazisini bile veririm” dememiş miydi?
Demek ki arazi istediğinde de mesele yok!
İşte o zaman iş gelip nereye dayanıyor biliyor musun? “İşçiliğe”
Bu “küresel yarışmacı” ve “piyasacı” ekonomilerde yerli ya da yabancı yatırımcıya “münasip” gösterilecek en büyük avantaj ne o ne budur, sonucu belirleyen “işçi ücretleri”dir.

*
Yabancı nazlanarak pazarlık ediyor ya… devamını soruyor:
-Peki bu kazançtan vergi, işçi bordrolarından stopaj, sigorta primi falan var ya…. Onlar ne olacak?
-Tamam be kardeşim, sen başkası değilsin, “büyük yatırımcı”sın. Gel, onun için de bir şeyler yapacağız.
-“İyi ama bak mesela Yunanistan da aynı şeyleri söylüyor, acaba oraya mı yatsak?”
-“Fesuphanallaaaah!
En son bunu da söylettiriyorsun ya bana: “Bizi neden onlarla bir tutuyorsun? “
Bak kardeşim onlar var ya onlar…
-Eeee…
-Yahu onların memlekette vergi de almasalar, sigorta da istemeseler sonunda çalıştırdığın işçilere her ay sonunda çil çil paralar vermeyecek misin?
-Bu her yerde böyle zaten!
-Sen öyle zannet, düşün bakalım şimdi, kadın başına bir Yunanlı 1,5 Macar 1,25 Bulgar 1,49 çocuk  yapıyor. Bizde şimdilik 2,09  ama biz bunu kabul etmeyiz “bu olmaz” demedik mi?… Yeni programda en az üç!”
Bir düşünsene, şimdi bizim milletimiz vatana hizmet tertibinden bu işi görev kabul etti mi al sana elemanda yüzde elli artış. Bir süre sonra zaten ortalık iş arayandan geçilmeyecek, bırak vergiyi sigortayı…al sana uzun vadeli destek, uzun vadede  işçiliğe vereceğin parayı bile indiriyoruz sen hala el alemden bahsedip ne anlatıyorsun? Var mı bizimle yarışabilecek kimse? Büyük düşünsene!

*
Çalışanların durumu aşağı yukarı böyle ya; şimdi gelelim işin emeklilik tarafına.
Bu işlerin erbabı sosyal güvenlikçiler, kafalarını ellerinin içine almışlar düşünüyorlar:
Yahu bizim nüfus piramidimizde gençler çok yaşlılar azdır. Şu Avrupalılardaysa iş tam tersine; yaşlı çok, neredeyse ortada çalışacak genç bile yok ya! Nereden bakarsan bak bunların çalışanlarının ödediği primle kendi emeklilerini geçindirememesi lazım! Ama biz bizimkilerin karnını doyuracak kadar para vermekte zorlanırken bu adamlar nasıl oluyor da o emeklisine verdiği maaşıyla bir de taa Antalyalarda tatil yaptırabiliyorlar?
Acaba bizde yüzsüzlük almış yürümüş de asıl mesele kayıt dışılık mı?

Haşa, asla değil; kimileri “Maalesef bu bizim millet böyle kardeşim, bak ben kendimden biliyorum” dese de asıl mesele bu kayıt dışılıktan çok, -bırakalım göstermelik bordroları bir kenara- gerçek anlamda da “çalışanların ücretlerinin düşük olması”dır.
Ücretler yüksek olsaydı, bizim şimdi kayıtlarda görünen her iki çalışanımız bile bir emekliye rahat rahat bakabilirdi.
İsterseniz sayısal ama tersinden yola çıkarak bir örnek verelim:
Bu hesaplama da aslında böyle yapılmaz biliyoruz ama sonucu değiştirmeyeceği için sadece mantığını anlatabilmek amacıyla çok kaba bir hesap yapalım:

Emeklinin eline diyelim ki ikibinbeşyüz lira mı vereceksiniz, o zaman çalışan her iki kişinin bordrosundan şimdiki gibi 280’er lira değil, örneğin dört kişiden 750’şer lira kesmeniz; o aylıktan bu kadar kesinti yapabilmeniz için de kendilerine 3250’şer lira maaş ödemeniz gerekir ki emekliye vereceğiniz paranın hesabı tutturulabilsin.
Çünkü bir memlekette ücretler düşükse, beş çalışandan (280x5=) 1400 lira da toplasanız adam gibi bir tek emekli maaşını zor çıkarır.

*
Büyük çoğunluğun asgari ücret civarında bordrolu olduğu ekonomide siz çalışan düz bir adama yaklaşık 3250 lira ücret verilebileceğini hayal edebiliyor musunuz? Bak o adamlar veriyorlar.
“Veremeyiz, çünkü bu yapı kaldırmaz”.
Neden?
-Yapı ortada; bizde ekonomi ciddi ciddi “içeri giderken” yani dış ticaret dengesi yılda 100 milyar dolar dolayında açık verirken dolar milyarderi sayımız 44’e çıkıp Almanya(52) hadi neyse de, İngiltere’yi(37), Fransa’yı(24), İtalya’yı (23), İsviçre’yi(13),Yunanistan’ı(3) İsrail’i(17), Suudi Arabistan’ı (8), Mısır’ı(7), Güney Afrika’yı(6), Birleşik Arap Emirlikleri’ni(4) ve Kuveyt’i(5) geride bırakmadık mı?
Hele bir de ortada görünmeyen “gizli” milyarderlerimizi düşünürsek o Almanya bile nal toplar!
Biz onları emekli maaşlarında değil ama anlı şanlı dolar milyarderliğinde geçiyoruz.

*
Demek ki çarklar çalışandan yana dönmüyor.
Bizim ekonomi 2011’de 106, 2012 yılında 84 milyar dolar açık verirken bile, dolar milyarderliğinde “o gıpta edilen  yabancı emeklilerin” memleketleriyle yarışabiliyoruz ama ne hikmetse onların kendi çalışanlarına verdiği kadar ücreti vermiyoruz.
Niye?
Buna isterseniz “emek arzı-talebi”, ister “düzen meselesi” deyin durum budur.

Bu durumda da, çalışanın ücret düzeyi düşük iken, hatta yeni kampanyayla daha da düşecek iken emekliye hiç umut görünmüyor.
Çünkü emekliye verilecek paranın asıl kaynağı şimdiki çalışanın ücret geliri.
Trakyalıların “Ne kadar ekmek, o kadar köfte” dediği gibi; verilen ücret buysa ödenecek emekli maaşı da ancak bu kadar!
Ne dersiniz?; kadın başına çocuk sayısını 2,09’dan en az üçe çıkarırsak, iş bekleyen ve üçe beşe bakmam yeter ki iş olsun diyenlerin sayısı “en az” yüzde elli artarsa –ki bu 5’e de revize edilebilir-, bundan sonraki dolar milyarder sayısını bilemem ama; başta çalışanların ve buna bağlı olarak bizim emeklilerin maaşları daha aşağılara mı kayar, yoksa televizyonlarda söyledikleri gibi yukarıya mı çıkar?
Televizyonlarda söylenen “sevindirik” ama küçük küçük lafları bırakın bir kenara, şimdi de  siz biraz büyük düşünün.

Bülent SOYLAN