Öyle ya da böyle, sana bu paraları ödetirler be kardeşim!


Merkez Bankamız 16 Mart 2013 günlü Resmi Gazete’de bir tebliğ yayınladı.
Bankaların kredi kartı borçlularına uyguladıkları gecikme faizleri biraz “yüksekçe” bulunmuş olmalı ki, “hafiften” indirilecektir dendi.
Faiz oranları Türkiye’de hemen herkesin yakındığı gibi gerçekten de epeyce “yüksekçe”ydi
Ne yani, “alçakça” mı bulunsaydı?

Ne yapıyorlarmış?
Bankalar, kredi kartı borçlarından kaynaklanan gecikme faizini bu güne kadar aylık yüzde 2.82 ‘den alırken bundan sonra 2,72’den alacaklarmış…
Aman ne iyi, böylece yükümüz azalıyor diyeceksiniz değil mi?
Peki ama bir hesaplayalım bakalım acaba hangi oranda bir “aman ne iyi?”lik durum bu.

Kaba hesap şu: (2,84-2,72)/2,84= 0,042
Yani eğer siz kredi kartı borcunuz dolayısıyla bir gecikme faizi ödüyorsanız, bundan böyle kabaca her 100 lira yerine “binde 42” noksanıyla 96 lira ödeyerek sözüm ona rahatlayacaksınız!

“Oh be… nihayet şu bankalar da hizaya getiriliyor” deseler, buna inanıp sevinir misiniz?
Olan biteni her zaman “Hayra yoranlardan” iseniz neden olmasın.

Ama gelin görün ki kredi kartına uygulanan üç aylık faizin (8,46) bu memleketteki on iki aylık enflasyon oranını aştığı (Ocak 2013 için TÜFE 7,31’dir)  ortamda, şimdi yapılan indirim “devede kulak” ya da “pansuman”dan öte gitmiyor.
Galiba “bak indirdik” deyip bu yüksek faizci düzene gelen itirazlar yumuşatılmaya çalışılıyor.

*
Bunları neden söylüyoruz?
Bir bankanın tarifesini esas alıp şöyle bir sayıverelim:
-Kart çıkartmak “bedava”, tesadüfen bankanın önünden geçseniz o anda bir “karınca duası” imzalamanız karşılığında elinize tutuşturuveriyorlar.
-Kredi kartı yıllık aidatı 45 TL
-Açtırdığınız mevduat hesabının “işleme ücreti” 45 TL
-Ödemeyi taksitlendirirseniz, -ödeme vadesinden değil, daha gerideki- hesap kesim tarihinden başlatıp şimdiki tarifeye göre yürütülen faiz yüzde 2,72 mertebesinde.
-Bundan başka; ekstre istediniz, sağa baktınız, sola baktınız gibi nedenlerle ödeyeceğiniz –daha doğrusu- hesabınıza yazılacak paralar da artık her bankanın kendi yaratıcı gücüne bağlı olarak karşınıza gelebiliyor.

Peki siz aynı bankadan 24 aylık tüketici kredisi ya da 60 aylık ev kredisi alsanız ödeyeceğiniz aylık faiz ne kadar biliyor musunuz?
- Bu faizin yaklaşık üçte biri.
Şimdi düşünelim; iki yıllık tüketici kredisinde yüzde 0,82; beş yıllık konut kredisi verdiğinde aylık yüzde 1 ile bu işten para kazanan banka, söz konusu  kredi kartı borcu olunca bunlara 2 puan daha ekleyip şimdiki “müdahale edilmiş” tarifeye göre bile yüzde 2,82 faiz alacaksa aradaki “yaman” farka ne demeli?


“Hah işte bak faize nasıl da müdahale edildi, yüzde 4’ü indirildi” mi?
Feryatlardaki kredi kartı borçlusunun hafiften gazını mı alıyorlar? Artık siz karar verin.
Bu işe “bakan” larımıza sorarsanız, dedikleri şu: “kardeşim sen de git tüketicisi kredisi al, onunla kredi kartı hesabını kapat”
Yani yüksekliğini kabul ediyorlar da, makul düzeye indirmenin “karar”ını alacaklarına “en iyisi sen kaçıp kurtulmaya bak” diyorlar.

*
Gelelim kendi fikrimize…
Bu gün dünya üzerindeki hakim güç ya da en tepedeki belirleyici sadece ve sadece “finans kapital”dir.
Nereden mi belli?
“Şu içinde yüzdüğümüz liberal düzen deryası” bazında bir düşünelim bakalım:

-Bu Dünyanın ya da bu memleketin en “haso” firmalarından herhangi biri, kendisini kredilendiren bankaların bu desteğini çekmesi halinde arabın devesi gibi olduğu yere “ıh”lar yani çöker mi çökmez mi?

-Bu Dünya’nın falan ya da feşmekân ülkesinde bir hükümet; mesela sırf halkına caka satmak için de olsa o finans kapitale –ki bu ortalıklarda IMF, Dünya Bankası olarak görünür- “ben senden hazetmedim, çıkarıma dokunuyorsun” derse;  oralarda aniden kredi notları düşüp, döviz fırlar, borsa çöker, sıcak para kaçar ve bankalar da işadamlarına verdikleri kredilerini geri çağırıp “sistem”e çomak sokabilirler mi? Sokamazlar mı?

Bal gibi de yaparlar.

-Peki, bu finans kapital çok şeye muktedir de bu namertliği yapmaktan ne zevk alır ki? Amacı ne olabilir?
Hava atmak için değil tabii.
Yaptığı her şeyin amacı bir sürü hikâyeden sonra sadece ve sadece “o ülkeden para kazanmak” değil mi?

Ne kadar mesela?
Eskiler “Sehavetin endazesi olmaz” derlerdi.
Yani bu konuda gösterilecek “cömertliğin ölçüsü olmaz!”
Biz Bankalar arası Kart Merkezi (BKM) tarafından üretilmiş iki rakam verelim:
2012 yılında sadece yerli kartla ve yurt içinde 326 milyar TL’lik alışveriş veriş yapılmış.
2013 Şubatında kredi kartı sayısı 55,2 milyon adede ulaşmış.
Bu alışverişlerde kim hangi borcunu hangi faizlerle taksitlendirmiş, ödeyemeyince gecikme faizleri kaça yükselmiş, kaç kişi imanına kadar kadar faize gömülmüş, hangi kart kime kaça mal olmuş, bu kadar karta kimler hangi aidatları ödemek zorunda kalmış, varın siz hesaplayın.

İşte tam bu noktada bulunan bizim gibi ülkelerde “küreselciliktir”, “birileriyle epeyce bütünleşeceğiz” falan denince, o liberal düzenin en “duygusal” kurumlaşmasını; para kazanmak deyince bu işin endazesini falan sallamayan, meydanı müsait bulunca “gidebildiği kadar ileri gidebilen”ini günlük hayatımızda “karşımıza dikilmiş” olarak buluyoruz.

Haydi şimdi o adamlara “bu kadar da olmaz ki kardeşim” de bakalım ne cevap alacaksın.

Maalesef, “Ben liberal düzene yazıldım, küresel piyasa ne isterse onu yaparım, yerli yabancı ayırmam, bu işi becerebilen becersin” dediniz mi; ne kendiniz bir daha içine düştüğünüz bu sarmaldan çıkabilirsiniz, ne “müşteri” haline gelmiş vatandaşınızı çukurdan çıkarabilirsiniz.

Bu işin raconunda, piyasaya müdahale yoktur.
Bu işin raconunda, “memleket ekonomisi”nin adı piyasa, “halk”ın adı “müşteri”dir.

İyi ama “demokrasi diye de bir şey var, ya seçimler gelince bu iş ne olacak? O insanlar tepki göstermeyecekler mi diyeceksiniz değil mi?
İşte o durumlarda da böyle bir şeyler yapar, bir iki gıdımlık indirimlerle insanların “gazını” alırsınız.
Bu piyasacılıkta, “müşteri” ile araya girilmez.
Hani kimileri saf saf bir şeylerden şikâyet edip “bu gün bankaya gitmeyeceğiz” falan diye protestolardan falan medet umuyor ya; iyi de, sen gitmesen de o faizin vadesi işliyor be kardeşim… S
ana bu paraları öyle ya da böyle ödetirler be kardeşim… Bir kere bu düzende memleketin “piyasa” olmuş, sen elin adamının “müşterisi” değil misin?
Var mı buna bir itirazın?
Varsa bak git, git ve bu işe orasından başla.