Bari hediyeliği bu günün gazetesine sar

Bu günlerde bütün emekli yurttaşları ilgilendiren bir tartışma var:
Deniyor ki bankalarımız, Sosyal Güvenlik Kurumundan emeklilere ödenmesi için yatırılan maaşları birkaç gün kullanarak bu işten para kazandığına göre kazandığı paranın bir kısmını o emeklilere “promosyon” olarak versin, bu da en az şu kadar olsun.
Bu tartışmada emekliler ve Sosyal Güvenlik Kurumu “vereceksiniz” diye bağırırken, bankalar “olmaz veremem, kurtarmaz” diye karşı çıkıyorlar.

Neyi tartışıyorlar?
“Promosyon”u
Promosyon ne demek?
Maaş mı, faiz mi?
Hayır, ikisi de değil!
Hani bankalar müşterilerine bazen çakmak, ajanda, anahtarlık, tükenmez kalem gibi kendini hatırlatıcı, tanıtıcı hediyeler verirler ya, işte onlara “Promosyon” deniyor.

Konuya biraz yabancı olanlar “İyi de bu emekliler bankalardan neden hediyelik çakmak, anahtarlık, kalem falan istiyorlar?” diyebilir.
Hayır, onlar artık böyle şeylere razı olmuyorlar, promosyonu “para” olarak istiyorlar.
Üstelik belli bir rakamda da diretiyorlar.
Örneğin, olmuşken şöyle yılda bir maaşımız kadar falan olsun diyorlar.
***
Neresinden başlayalım bilemiyorum ama isterseniz oldukça eski ama günün tartışmasına çok uygun bir hikâye ile girelim bu sıkıcı gibi gelebilecek konuya:
Pazarlıkçılığı ile ünlü vatandaşlarımızdan biri dükkandaki malı beğenmiş, alacak ama fiyat konusunda satıcıyla sıkı bir kapışma içindedir:

-90 lira veririm,
-Mümkün değil, vallahi kurtarmaz, 100 liradan aşağı veremem.
-91?
-Olmaz, ama haydi senin için 99 olsun!
-Ver 92’ye bitirelim şu işi,
-Katiyen, 97 son olur
-95?
-En son 96, o da senin için bak, sakın başkalarına söyleme.
-Peki bu fiyata alırım ama bir şartla.
-Nedir o kuzum?
-Hiç olmazsa malı paketlerken bu günkü gazeteye sar!

***
A benim emekli arkadaşım
Hükümet sana yoksulluk sınırının altında bir parayı münasip görmüş mü?
Evet görmüş.
Sen şimdi aldığın yoksulluk maaşına itiraz etmek yerine, onun bankaya kazandırdığı üç kuruşa acaba nasıl ortak olurum diye, maaşının düşüklüğünü boş verip aynen fıkradaki gibi –hadi kibarca söyleyelim- işin aslını bırakıp teferruatına kafayı takmış değil misin?

Haydi diyelim ki senin için bir tek kuruşun bile önemi var haklısın da…
Peki senin her kuruşun bu kadar önemli de, niye o paranın azlığıyla, maaş artışının düşüklüğüyle, kullandığın elektrik, su otobüs harcamalarına gelen zamlarla uğraşmıyorsun da o yetmeyen maaşının üç günde getireceği faizinin bir kısmını, üstelik “promosyon” adı altında almaya çalışıyorsun.
Zamanına ve gayretine yazık değil mi?
Senin bu geçim meselen bankadan “promosyon” ya da Türkçesiyle söyleyelim “hediyelik” almakla mı çözülür yoksa başka bir şekilde mi?
Tut ki banka o düşük maaşından kazandığının hepsini haydi “emekli adamın parasına tamah etmeyeyim” dedi ve verdi, durumun düzelir mi?

***
Bak, bir kere o seni kavga ettirdikleri banka bir ticarethanedir.
Onların hesabı promosyon değil para ve faiz üzerinedir.
Para alırlar, para satarlar.
Para alırken faiz öder, para satarken faiz alırlar.
Prensipte kimseden hediyelik alıp hediyelik vermezler.
Bir kere bunu doğru yere oturtalım.
Bankacılığın raconu bellidir: Yatırılan paranın karşılığı “faiz”dir.
Tabii, bu durumda senin de bankadaki paran için “hediyelik” diye bastırman doğru olmaz.
Alırsan faiz alırsın, faizi beğenmezsen gider paranı çekersin.

Banka ile kavga yapılacaksa bu, tüm emeklilerin parasını yatıran kurumun kendi işidir.
Eğer senin kurumun maaşlarını falan bankaya yatırmakla ona şu kadar para kazandırıyorsa, seni kredi kartı müşterisi, tüketici kredisi müşterisi, havale müşterisi olarak bir bankaya “teslim ediyorsa”, kendileri karşılıklı otururlar, piyasa şartlarına göre bu pazarlamanın kaça biteceği konusunda anlaşırlar.
Elinde böyle bir gücü olan kurum hiçbir zaman önce parayı ve emekli camiasını teslim edip sonra da arkasından senin adına “hediyelik” isteme gibi bir duruma düşmez.

Ancak senin kişsel meselen kurumunkinden farklıdır:
Ücretinin yetersiz olduğunu kabul ettiğin gün o sana maaşını bağlayan makama ya da büyük patronuna gider, “Arkadaş ben bu para ile geçinemiyorum bana insanca geçinebilmem için şu kadar para lazım verirsen verirsin yoksa sonucunu ilk seçimde görürsün, vermezsen ben de vereni iktidara getiririm,” dersin.
***
Bu iş, büyük ve kökü derinlerde olan bir iştir.
Hatırlar mısın, bir zamanlar bankalar bu maaş ödeme işinin karlılığını bildikleri için, resmi-özel her türlü kurumun maaş ödeme ile ilgili kişi ya da birimlerine açık-gizli ciddi “hediyeler” verirlerdi.
Örneğin 2003’de Meclis’te bu tertipten laptop bilgisayar dağıtılmıştı.
Bazı milletvekillerimiz de bunu almayı bir gerekçeyle reddetmişlerdi.

İşin büyüklüğüne göre otomobilden bilgisayara kadar değişen bu “hediyeler” bir açıklamaya göre “hediye” dir tabii de...
Haydi öbür yanını hiç anlatmayalım.
Ya çapraz hediyeleşmeler?
“Sen maaşları bana yatır, ben senin adamının şirketine ucuz kredi kıyağı yapayım” usulleri bile yok muydu?

Konusu açılmışken biraz daha deşelim:
Bu “promosyon” ya da “hediyelik” işi ikibinli yıllar boyunca o kadar büyüdü ki, bankalar bu kuralsız ve hukuku tartışmalı işin hem maliyeti, hem sakıncaları iyice arttığında, Türkiye’de bankacılık işini düzenleme ve denetleme ile ilgili kurumun başkanı buna el koydu ve bu rekabetin bankalara yüksek maliyetler getirdiğini söyledi ve çare arayışına girdi. (21.1.2008 – Hürriyet:Bankalara uyarı: Aşırı gittiniz)

Bankaların yüksek maliyete yol açıyor deyip çare aradığı hemen o günlerde ne oldu biliyor musunuz?

Bu günlerde sözüm ona emeklilerin “hediyelik” paralarını kurtarma gayreti içinde görülenler yani Hükümet 17.4.2008 tarihinde 5754 Sayılı Kanun’un çıkmasını sağlayarak, özel sektördeki maaşların elden ödenmesini yasakladı ve çalışanlar adına bankalara yatırılması kuralını getirdi.
Yani Hükümet, çıkarttığı bu kanunla “hediyelik” maliyetini katlanılamayacak kadar yüksek bulan bankalara, bu sefer özel sektörün tüm maaşlarını masrafsız bir biçimde teslim etti.
Düşünebiliyor musun bu sefer “hükümetten bankalara” giden “hediyeliğin” çapını?

Sen şimdi sanıyorsun ki, “hediyelik” konusunda hükümet senin yanında olacak.
Belki bu işten üç beş nasipleneceksin ve bir de “iyi para kopardık” diye sevineceksin.
Bırak bunları, “hediyelik” işi senin sorunun değil.
Kim kime hediyelik verecekse verir.
O iş bankalarla hükümet arasında.

İster bankalardan alacakları“hediyelikleri” kazancımızdır diye gelir hesaplarına katsınlar, ister doğrudan bütçeden ayırıp ödesinler.
Sen aldığın maaşın “hediyelik” gibi değil, “adama yakışır düzeyde” olmasına bak.
Adına da öyle “hediyelik” falan dedirtme
O senin hayatın boyunca verdiğin kutsal emeğinin karşılığıdır.

Bu bedeli beğendin, beğendin…
Baktın beğenmedin al yengeyi ilk seçimde dosdoğru sandığa!