Bir kere daha Ali Sami Yen üzerine

Bir telaş, bir telaş...
İhale üzerine ihale.
İllaki Ali Sami Yen Stadı arazisini elden çıkaracaklar.
Oysa ne diyor divan şairlerinden Hâtimi:

Tiz-i reftar olanın payine dagmen dolaşır
Erişir menzil-i maksuduna aheste giden
Bu günün Türkçesiyle söylersek:
Acele edenin etekleri ayağına dolaşır,
Sakince gidenler (her zaman) amacına ulaşır.
Olayları sırasıyla anlatalım:
-Futbol, bizim gibi ülkelerde her kesimden insanları oldukça etkileyen konulardan biridir.
Yıllarca öncesinden bildiğimiz “Ne sağcıyız ne solcu, futbolcuyuz futbolcu” sözü bunu çok iyi ifade eder.

-Yılan hikâyesine dönüşen Seyrantepe Stadı inşaatının bitirilmesi konusu bir süre önce, işsizlik ve yoksulluk içinde “baştankara” giden siyasetimizde daha da önemli bir unsur haline geldi.

-Bu durumu değerlendiren Sayın Başbakan, inşaatçıdan geçilmeyen ve hatta inşaatçıları dünyaya nam salmış olan bu memlekette görevi piyasaya inşaat yapmak değil ama özellikle dar gelirliye konut yapmak olan TOKİ’ye “bu stadı sen tamamla” talimatını verdi.

- Bir süredir önemli parasal sıkıntılar içinde kıvranan TOKİ’ye buna karşılık, “Sana bunun karşılığında Ali Sami Yen Stadının arazisini veriyoruz, onu değerlendir” dendi.

-TOKİ, daha önce 180 milyon liraya ihale edilmiş olan ve her şeye rağmen en fazla yine bu rakama bitecek olan yeni stad için yapacağı harcamalarına karşılık devraldığı Ali Sami Yen arazisinden “iyi bir para” kazanacağını duyurmaya başladı. Hangi uzman incelemesine dayandığını bilemiyoruz ama,“burası bir milyar dolar değerindedir” denmeye başlandı. Bu tavır araziye sahip olmanın verdiği sevincin dışa vurumu muydu yoksa “takas” işinin ne kadar da kamu yararına olduğuna inandırmanın gayreti miydi pek bilemiyoruz.

-İhale çalışmaları başladığında basına verilen beyanlardan anlaşılıyordu ki, TOKİ her ne kadar bir kamu kurumu olsa ve doğrudan Başbakanlığa bağlı olmanın verdiği rahatlık içinde bulunsa da niyeti, hiç de bu arazinin bulunduğu bölgedeki seçmenin/insanların betonlaşma karşısında vereceği tepkiyi umursamak yani en azından o bölgedeki “kamu” olan Şişli’li halkın yararı değildi.
TOKİ, Ali Sami Yen arazisini elden çıkarma konusunda kararlıydı.

-TOKİ’nin bu satış kararlılığı elbette araziye komşu olan bir firmanın iki yıllık beklentilerini de isabetli çıkarıyor ve onu oldukça umutlandırıyordu.

-Satışa çıkarma kararı, bu bölgenin insanlarıyla birlikte İstanbul ve özellikle Şişli konusunda endişeleri bulunan kimi depremci, kimi çevreci, kimi mimar, kimi hukukçu bilim adamlarını ve siyasetçileri endişelendiriyordu.
Biz, halkın ve onların bu endişelerini de yansıtan bir kampanya açarak satışın durdurulmasını istedik.

-Kampanya, bu konudaki çeşitli görüşleri ve halkın yararına yapılması gerekeni anlatan bir basılı yayının dağıtılması da dahil, çeşitli televizyon programlarıyla yürütüldü. Kamuoyunun nabzını iyi tutan ciddi köşe yazarları tarafından desteklendi.
Üzerine haberler, röportajlar yapıldı.

-Bu kampanya sırasında karşı görüşler ve karşı tavırlar da ortaya çıktı kuşkusuz:
Örneğin, Şişli Belediye Başkanı Sarıgül, hem yeşil alandan yana olduğunu söylüyor hem satışa taraftar bir tutum sergiliyordu. Ona göre stadyum buradan kaldırılacak ama arazinin üçte birine bina yapılıp üçte ikisi zaten yeşil alan kalacaktı ve anlattığına göre kendisi de yıllardır bu çalışmaların içindeydi. Oysa gerçekte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş bile bize bu konunun kendisini aştığını hissettirerek, elinden fazla bir şey gelemeyeceğini ifade etmişti. İmar işini bilenler ve planları okuyanlar buranın üçte ikisinin hiçbir zaman yeşil alan olamayacağını, Şişli’nin betonlaşmasının bu projeyle bir kat daha artacağını açıkça görüyor ve söylüyorlardı.

- CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın Stadın önünde yaptığı eyleme çevre ilçelerden destek gelirken her nedense buna herkesten önce katılması gereken birileri katılmadılar ve hatta katılmak isteyenleri bile engellediler.. Dağıtmak üzere alınan basılı malzemeler önce depolarında tutuldu, sonra paketi bile açılmadan sokaktan geçen kağıt toplayıcılarına verildi.
-İhale günü geldi ve arazi 416,5 milyon liraya yan komşuya satıldı. Satıştan sonra her iki taraf da bundan memnuniyetlerini ifade ediyorlardı.

-Kampanya’da bir kısım basın buranın neden TOKİ Başkanı’nın açıkladığı 1 milyar doların yaklaşık dörtte birine satıldığını tartışıyordu. Oysa bizim verdiğimiz mesajlar, burası çok yüksek fiyatlara satılmış olsa bile haklı olunamayacağı, şehre ve insanlara karşı çevre açısından yanlış yapılacağı yönündeydi.
-Gerçekte hangi unsurların hangi oranda ağırlık taşıdığını bilmemiz mümkün değildi tabii ama sonuçta TOKİ’nin yaptığı ihale, “fiyatın uygun ama beklenen bedelin bunun üzerinde olduğu” gibi kendi içinde çelişik bir garip açıklamayla iptal edildi.
Yani TOKİ’ye göre, önceleri 1 milyar dolar (=1,5 milyar TL) piyasa değeri olan arazi 416,5 milyona satılmakla uygun(!) bir fiyat bulmuştu ama TOKİ, bu uygun piyasa değerinin üzerinde bir para elde etme amacına ulaşamadığını gördüğü için(!) satışı iptal etmişti. Yani “Bu yerin 416,5 milyon etmesi normal ama neden bize bundan daha fazla fiyat vermediklerini anlayamadık” der gibi bir gerekçeydi bu.
Doğrusu neresinden baksanız bakın bunlar anlamlı sözler değildi.

-Tam da biz bu çelişkili gerekçeye değil de sonuca bakarak sevinmeye, açıklama garip ama sonuç doğru demeye başlamışken, TOKİ bu kez “hasılat paylaşımı” formülüyle alelacele yeni bir ihale açtığını duyurdu. Açıklamaya göre bu formül TOKİ’ye 416,5 milyon liralık makul fiyatla satıştan daha çok para kazandıracaktı!

- Birinci itirazımız: Şişli’nin başka bir deprem toplanma alanının bulunmaması, trafik yoğunluğu, aşırı betonlaşması, hava kirliliği gibi konulara TOKİ açıklamalarında hiç değinilmemesi.
Satış kararının –anlamsız da olsa- sadece kazanılacak para ile açıklanıyor olmasınaydı.
Oysa kamu kurumlarının paradan önce toplumun gereksinim ve tercihlerinden yola çıkması, eğer bir para harcanıyorsa ya da bir paradan vazgeçiliyorsa bunun ticari işlerdeki gibi “yapılmış gider” ya da kar/zarar konusu değil, toplum için yapılan yatırım olduğunun kabul edilmesi gerekirdi.

-İkinci itirazımız ise bizim konumuz olmadığı halde “para ihtiyacı” meselesine.
Bilindiği üzere TOKİ’nin genelde yürüttüğü işleri için acilen paraya ihtiyacı var.
Buradan bakıldığında, toplumun ihtiyaçlarını göz ardı etse de, -olmaz ama- hatta TOKİ’yi bir ticarethane olarak düşündüğümüzde bile, şiddetle para ihtiyacı olan bir kurumun elindeki malını piyasa değerine satmak yerine hasılat paylaşımı gibi hasılatı zamana yayan bir formülü denemeye kalkması yine garip çelişkiler taşıyor.

Neden derseniz deyin, yeni modeli tutarsa TOKİ şimdi bu piyasa değeri 416,5 milyondur dediği yeri satıp parasıyla şu andaki ihtiyacını görmekten vazgeçecek ama bu defa, aynı yeri bir yatırımcıya vererek, gel üzerine iki sene içinde bir tesis yap, ileride buradan elde edilecek paralardan bana şu kadar pay ver diyecek.
Yani bir an için, dara düşen adamın arsasını ucuz pahalı demeden satıp işini o gün için halletmesi yerine birilerine, gel üzerine bina yap, önümüzdeki yıllarda kirayı bölüşelim ben de rahatlayayım demesi gibi para idaresi açısından olmayacak bir iş.
Bu arada bir yurttaşımızın suç duyurusu dolayısıyla olayın “takas” kısmını inceleyen Başbakanlık Denetleme Kurulu” basına yansıyan habere göre buradaki işlemleri de yasalara uygun bulmamış.
İncelemeyi yapan Sayın Müfettiş raporunun bir bölümünde soruyor:
“Ali Sami Yen’in yerine TOKİ tarafından bir rant tesisi yaptırılması, karşılığında Seyrantepe’de bir stat inşa edilmesi teklifi, kim tarafından, ne zaman ve ne şekilde gündeme getirilmiştir?”
Hatırlanacağı üzere bunun cevabı, bizim de katıldığımız bir televizyon programında, ilk muhatabı tarafından verilmişti.
Ne diyelim, bu işin içinde o kadar anlaşılmaz taraf var ki…
Ali Sami Yen gerçekten bir cehennem.
Bakalım birileri bunun içinden yanmadan nasıl çıkacak.
İşin aslını ve bu çelişkili gerekçelerle nereye varacağını ya da Edirne’li Şair Hatemi’nin dediği gibi “Menzil-i maksud”una nasıl ulaşacağını ancak yaşayarak göreceğiz.