Patronlar hangi hikâyenin suyu çıkmışsa söylese ya!


Kısa adı TÜSİAD olan Türkiye’nin “Büyük patronlar örgütü”, geçtiğimiz günlerde (20.9.013) danışma kurulunu (YİK) topladı. Toplantının bir kısmında basın yoluyla bir yerlere mesaj gönderilirken meselelerin geri kalanı kapılar kapatılarak görüşüldü.

Açıktan verilen mesaj aynen şu:
“Geldiğimiz noktada Türkiye’nin siyaset, ekonomi ve dış politikada hemen hemen anlatacak yeni bir hikâyesi kalmadı. Oysa ekonomi, siyaset ve toplumsal gelişme umut istiyor, olumlu hikâye istiyor”

Bir düşünelim bakalım; bu sözlerle nasıl bir “siyasi mesaj” yollanıyor?

TÜSİAD bilindiği gibi büyük patronların kendi çıkarlarını korumak ve tabii ki daha da geliştirmek üzere kurdukları örgüttür.
Kınanacak bir tarafı yok.
Üyeliği büyük sermaye sahibi olmaya bağlı bir örgütlenmenin amacı tabii ki hayır hasenat işleri değil, kendi tanımına uygun olacaktır.
İsmin başındaki “Türk” kelimesi de “Türkiye’nin” değil, “Türkiye’deki sanayici ve işadamlarının” olarak anlaşılmalıdır. Çünkü dünyanın herhangi bir ülkesinden gelmiş hatta bir başka ülkenin kamu sermayeli kurumu dahi olsanız üyeliğinize engel bir durum yoktur.
Türkiye’de sanayicilik ya da ticaret yapmanız yeterlidir.
Nitekim, üye yapısı da böyle oluşmuştur.

Bu kısa ismin açılımı konusunda Sayın Başbakan Erdoğan da 20 Ocak 2011 günü katıldığı 41.
Yüksek İstişare

Konseyi toplantısında “Nükte olarak söylüyorum, TÜSİAD'ın artık açılımını okumayacaksınız, çünkü sıkıntı olabilir” diye bir söz söylemişti.
Bunu belki de “İşadamı-İş kadını ayrımını kastederek söylemiştir ama bu yorum yine de tartışmaya açık.
İsmin açık olarak okunmasında bundan başka hangi sıkıntıların doğabileceğini ise bildiğimiz kadarıyla salonda kendisini dinleyen örgüt üyeleri dâhil kimse sormamış anlaşılan.

Herhalde herkes kendine göre haklı bir sıkıntı nedeni görüyordu.

 
*
Bu örgüt siyaset yapar mı?
Siyasetin aslında “ekonominin uzantısı” olduğunu kabul edenlerdenseniz bunu tartışmaya gerek kalmıyor. Ama aradaki ilişkiyi daha önce hiç düşünmemiş iseniz, o zaman biraz gerilere Bülent Ecevit Hükümetinin TÜSİAD ilanlarıyla düşürülmesi olayına kadar gidip bir bakıverin.
Oradaki olaylarda kim haklı kim haksızdı o ayrı bir tartışma konusu fakat; bu işlerin siyasetle ne kadar içli dışlı olduğunu çok açık bir biçimde göreceksiniz.

Biz o günlerde yaşanan olayların bazı satır başlarını verelim, herkes bunun ne kadar ticaret, ne kadar siyaset olduğu konusunu kendine göre değerlendirsin:
*
-Bülent Ecevit başkanlığındaki hükümetin 1974 yılında Kıbrıs’a müdahalesi üzerine ABD “Silah ambargosu”  kararı alıyor.
-TUSİAD, 1975 Eylülünde gidip Başkan Ford ve Temsilciler Meclisi’nin 62 üyesi ile görüşüyor.
-Örgüt 1977 Nisanında tekrar giderek bu defa da 65 Kongre üyesiyle, Pentagon’dan General Bauman’la,  Beyaz Saray’daki Oval Oda’da Başkan Yardımcısı Mondale, Güvenlik Kurulu Başkan Yardımcısı Brzezinski ile görüşüyor.
-1979 Mayısında TUSİAD Bülent Ecevit Hükümeti’nin düşmesine yol açtığı öne sürülen dört ayrı tam sayfa  ilanı yayınlıyor..

Efendim denecektir ki; “Bunun siyasetle ne alakası var, bunlar işadamı heyeti değil mi?
Tabii ki herkesle de görüşebilirler.
Neden olmasın?
Tabii ki; Amerikalılar “Eee işler nasıl gidiyor bakalım” diye piyasanın durumunu sormuş; bizimkiler de “Eh biraz durgunluk var her nedense” demişlerdir ama -neme lazım siyaset olur- diye pek de detaya girmemişlerdir.
Beyaz Saray’dan sonra Pentagon görüşmeleri de muhtemelen bu minvalde olmalı. Haa… buradakiler asker olduğu için belki herkes kendi askerliğinden de birkaç hikâyecik aktarmış olabilir.
Bu ziyaretlerden iki yıl sonra verilen o tam sayfa ilanlar ise tamamen, halka “Temel iktisat bilgileri” verme, eğitim ve aydınlatma amaçlı.
Peki, siyasi amaç da yok diyelim bir an ama; o günlerde Kıbrıs’a haklı müdahalesinden dolayı  silah ambargosu yemiş, ekonomisi sıkışık üstelik sosyal adaletçi olma gayretindeki bir hükümete karşı bakın TÜSİAD “tastamam siyasi” olarak algılanacak neler diyor:

 -Türkiye kendine yardım etmelidir (Yani ey hükümet sen memlekete zarar veriyorsun)
-Yokluğu değil bolluğu paylaşmak istiyoruz (Yani bırak bu paylaşımcılık merakını, sosyal adaletçi, paylaşımcı düşünceleri, paylaşacak neyimiz var)
-Bu sıkıntıların nedeni devletin ekonomiye müdahalesi ve yasakçılığıdır (Yani daha piyasacı olalım, devlet aradan çekilsin, bırakın yapalım – bırakın geçelim)
-Enflasyonun nedeni
doğru, cesur ve kararlı ekonomi politikalarının uygulanmamasıdır. (Siz ekonomiyi iyi yönetemiyorsunuz, gelin kararlarda bize danışın)

*

Bu kısa hatırlatmalardan sonra gelelim tekrar bu güne:
Acaba TÜSİAD; “Geldiğimiz noktada Türkiye’nin siyaset, ekonomi ve dış politikada hemen hemen anlatacak yeni bir hikâyesi kalmadı. Oysa ekonomi, siyaset ve toplumsal gelişme umut istiyor, olumlu hikâye istiyor” derken:
 
-Türkiye’de bu günün devr-i iktidarında; gerek siyaset, gerekse ekonomi ve dış politika’da bu topluma epeyce “hikâye” anlatıldı deyip; yapılanların pek bir anlamı olmadığını mı ima ediyor?
Yoksa artık “hikaye”lerden daha sağlıklı “model”lere geçilmesi gerektiğini mi?

-İnsanlara bundan sonra daha “olumlu” hikayeler anlatmalı derken; anlatılacak hikayesi bitenlerin geri çekilip yerine yeni “hikayeciler”in gelmesini mi istiyor?

Daha da kestirmeden soralım:
Siz şimdi “hikâyelere devam, ama bu hikayeci değişsin” mi diyorsunuz?

Hayır, “hikâye” sözün gelişi, biz siyasi, ekonomik ve toplumsal projeleri hatta modelleri kastediyoruz” diyorsanız o zaman verdiğiniz mesajdaki “hikaye” sözcüğünü “model” olarak algılayalım ve soralım mı;
-“Eskiyen ya da artık tatmin edici, umut verici tarafı kalmayan o modellerin neresine itiraz ediyorsunuz?
Hangi işlerin çıkmaz sokak olduğunu tesbit ettiniz?
Örneğin rant paylaşımı, özelleştirmeler, işsizlik, çılgın projeler, vatandaşın müşteri haline getirilmesi…
Siyasetinizin bütünlüğü içinde bunları da açıklayın ki, yakın görüşlerdeysek biz de sizin bu mesajınıza olumlu ve “umut”la bakalım.