Devletin elini ekonomiden çektirmek ...


Hüsn-ü Ta’lil sanatının ne olduğunu bilir misiniz?

Söyleyelim:

Hani Nasrettin Hoca eşekten düşmüş de görenlere “zaten inecektim” demiş ya.

En yalın anlatımı ile anlamı bu.

Edebiyat kitaplarına bakarsanız “Herhangi bir olayı, gerçek nedeninin dışında, daha güzel ve hayali bir nedene bağlayarak açıklama sanatıdır.” falan yazar.

Bizim Maliye Bakanımız da bütçe açıklarını vergi geliriyle kapatma şansı kalmayınca geriye kalan üç beş kamu işletmesi ve malı da satma zorunluluğunu “sanatlı” bir biçimde açıklama ihtiyacı duymuş ve “Ekonomiden devletin elini çekeceğiz” demiş.
 

Malum:

-Doğu-Güneydoğu karma karışık, duruma hakim olabilme gayretlerinin maliyeti yüksek.

-Eset’i devirme amaçlı harcamalar az buz değil,

-Üç milyon parasız pulsuz insanı yedirip içirmek üzerimize kaldı, daha da gelenler olabilir.

-Eh devletimizin prestiji için ve ele güne karşı da; saraydı, uçaktı bir şeyler yapmak gerekiyordu ya... İşte bunların hepsi büyük para.
 

Ne yapacaksınız?

-İhracat azalmış, piyasa daralmışsa kim ne alıp satacak ki dolaylı vergileri artırasınız?

-Hele esnafın sanayicinin kazanmayı umduğu üç beş kuruş da giderek yükselen döviz dolayısıyla kur farklarına gidince?
 

Sorumlu bir devlet adamı olarak çıkıp “Vallahi bu harcamalar karşısında bütçeyi denkleştirmek için eldeki birkaç şeyi daha satmamızdan başka çaremiz kalmadı!” mı diyeceksiniz, yoksa vatandaşın moralini bozmamak için “ekonomiden devletin elini çekeceğiz” gibi -sade vatandaşın algısına göre- daha teorik tartışmalara açıkmış gibi görünen sözler mi edeceksiniz?
 

Yapılan ikincisidir.

Ne diyor Sayın Bakan?

“Kısa zaman içinde elektrik üretim santralleri, otoyol ve köprüler, bazı limanlar ve Erzurum Kış Olimpiyatları Tesislerini özelleştireceğiz.

25 şeker ve 5 makine olmak üzere şeker fabrikalarını ve “geliri Halkbank'a aktarılmak üzere” Halk Sigorta ile Halk Emeklilik'i de özelleştirmeyi düşünüyoruz.

Ayrıca, gayrimenkuller, arsalar ve...

Güllük Marina gibi önemli özelleştirme projeleri de yerel ve uluslararası yatırımcıların ilgisine sunulacak.

Bunların yanı sıra Türksat'a ait Kablo-TV operasyonları,

BOTAŞ'ın iletim hatlarının, TEİAŞ'a ait kamu hisselerinin yüzde 49 hissesinin ve

TPAO'nun halka arzı,

İstanbul'un önemli projelerinden Haydarpaşa Projesi,

Ölçü ve ayarlar hizmetinin özelleştirilmesi,

Üzerinde çalıştığımız ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın uygun görüşünü beklediğimiz Eti Maden'e ait sülfirik ve borik asit fabrikalarının özelleştirilmesi ülkemizde rekabetin ve verimliliğin artmasına, kamunun üzerindeki istihdam ve finansman yükünün azaltılmasına büyük katkı sağlayan özelleştirme uygulamaları olacak.

Ayrıca, genel olarak özelleştirme programına almak üzere birçok sektörden yeni şirketler üzerinde de çalışıyoruz"
 

Ne diyelim?

“Eyvah, o kadar da mı mı zor durumdayız?” diye geçirebiliriz içimizden.

Haksız mıyız ki?

Hani bu özelleştirmeler -ya da kibarca söyledikleri gibi-ekonomiden devletin elini çekme işi “yoluyla” daha 1986’lardan bu yana 70 milyar dolarlık satış yapılmış olmasa da şimdi akıl edilmiş olsa neyse.

Haydi alt tarafı kura çekip para kazandıran Milli Piyango, iki takımın yaptığı maçta sonucun ne olacağı üzerine bahis oynatmaktan ibaret Spor-Toto, At yarışında hangi atın kazanacağı üzerine iddialaşmak falan gibi işler ancak özel sektör elinde olunca ekonomiye daha yararlı olacak olsa neyse…

Yeni yeni otoyollar ve köprüler de özelleştirilecekmiş.
 

Kaç yıllığına?

Diyelim ki 20 yıl, 30 yıl, 49 yıl.

Haydi, parasını bu yıl açık kapatmada kullandık işimiz görüldü; ya geriye kalan 20-30-49 yılda bu yollardan geçmek zorunda olup “şirkete” iyi para ödeyecek vatandaşın kesesindeki açığını kim kapatacak?
 

Farkında mısınız?

Körfez üzerindeki köprünün geçiş ücreti baştan 35 dolar+KDV olarak hesaplanmış, işletmecisine de “Sen yatır parayı, ileride gelenden geçenden 35 dolardan toplarsın denmişti değil mi?

“Şimdiki kurdan” hesapla bu para bu gün (35x2,30x1,18=) 95 lira oldu.

Otuz yılda ulaşacağı rakam ise Allah muhafaza.

Peki bu “hayırlı” işte vatandaş ileride parayı fazla bulup köprübaşında, o günkü hükümete “saydırmaya” başlasa o artık ekonomiden elini çekmiş devletimiz adına muhatap olacak günün hükümeti “madem öyledir biz de fiyatı indirdik” diyebilecek mi?

Diyemeyecek, çünkü halka; o hakkın yıllar önce “devredilmiş” olduğu söylenecek.

*

Peki bu işler hiç mi özel sektöre ya da yabancı sermayeye bırakılamaz?

Bırakılır tabii.

Ama “özel sektörce yapılabilecek” işleri özel sektöre bırakmak başka, devletin elinde avucunda ne varsa bunları para toplamak (!) ya da birilerine imtiyaz devretmek için satıp savması başka.
 

Ölçü ne?

Ölçü şu: Kamu eliyle yapılması gereken işlerin mutlaka kamu elinde kalması gerekir.

Burada devlet işletmeciliğinin amacı para kazanmak değil; stratejik önemi olan (Telekom, ulaştırma, limanlar gibi) işleri kendi kontrolünde yürütmektir.

Alt gelir gruplarını kollamak için piyasada düzenleyici olmaktır (Et balık kurumu, üretme çiftlikleri)

Kumar gibi istenmeyen alışkanlıkları piyasanın kazanç arzusuna terk etmemek, yer altına kaymasını önlemek için devlet denetiminde uygulatmaktır.
 

Hatırlanacaktır; bu işlerin çoğu (Şirketi Hayriye Vapur İşletmeleri, Tütün Rejisi, Karaköy Tüneli, Wagons-Lits, Terkos ve Dersaadet Anonim Su Şirketi, Osmanlı Anonim elektrik Şirketi ve daha niceleri) Osmanlı zamanında da yerli-yabancı özel sektör elindeydi ve devlet, içinde bulunduğu büyük maddi sıkıntılar dolayısıyla bu işlerden elini ayağını çekmişti ama herkes biliyordu ki bu işin nedeni “parasızlık”tı, adı da “imtiyazlar”dı.
 

Bir zaman sonra o imtiyazlar kalktı, kimileri “yap işlet devret”e dönüşerek günümüzde de devam ediyor ama “parasızlık” bitmedi.

Hasılı, bu “devletin ekonomiden elini çekmesi” işi büyük ölçüde işte böyle bir “iş”tir.

Gerisi “Hüsn’ü ta’lil” sanatıdır ya da “güzelleme”dir.

Ne diyelim, ah şu israfın ve parasızlığın gözü kör olsun.