Memleketimden bir otobüs "hikayesi"


Hani bir gümrükçü fıkrası vardır bilir misiniz?
Adamın biri gümrükten bir torba dolusu kol saatini kaçak olarak geçirirken yakalanınca, gümrük kolcusuna “bunları tavuklar yesin diye aldım, yemdir” demiş.
Kolcu itiraz etmiş; yahu insafın kurusun, bunlardan tavuk yemi olur mu?
Adam “vallahi” demiş “onu kendileri bilir; ben önlerine koyarım, yerlerse yerler, yemedikleri zaman ben onlara bir şey diyemem, o kadarına da karışamam.”
*
Geçenlerde, bizim de bir ara şikayetçileri arasında bulunduğumuz “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 500 otobüs alımındaki yolsuzluk iddiası” ile ilgili dava, çeşitli mahkemelerde gide-gele onuncu yılını da doldurduktan sonra nihayet sonuçlandı.
Doğrusu bu ya; birazı adliyeye bunca yıldır verdiğimiz rahatsızlıktan duyduğumuz sıkıntıdan, birazı Mahkemenin 2013 Martında Sayın Kılıçdaroğlu ve bizim bu işte “doğrudan zarar gören konumunda bulunmadığımızdan bahisle duruşmalara katılma talebimizi reddetmiş olmasından, birazı da artık bu işin tadı iyice kaçtığından o son duruşmaya her yurttaş gibi “izleyici olarak” gidebileceğimiz halde gitmedik, haberi de medyadan öğrendik.
Mahkeme, aleyhteki müfettiş raporları, Kamu İhale Kurumu kararları, savcılığın suçlamaları, dosyanın dolaştığı diğer mahkemelerin kararları, “müşteki”lerin suç duyuruları ve ilave beyanları dâhil hepsini inceledikten sonra “sanık”ların tümünün beraatına karar verdi.
Ne diyelim; şeriatın kestiği parmak acımaz dendiğine göre; parmak kesilmediği zaman da bir şey demek gerekmez.
Ama bu işlerin nasıl olup on yıl tartışıldıktan sonra ortaya böyle bir tablonun çıktığını merak edenler için de bazı konulara açıklık getirmekte yarar var sanırım.
*
Yıl 2004
-İETT İşletmeleri Genel Müdürlüğü İdare Encümeni 28.6.2004 tarih ve 7382 Sayılı kararı ve Belediye Başkanı Sayın Topbaş’ın “olur”u ile, açık ihale usulü uygulanarak 500 belediye otobüsü alımı yapılmasına karar verir.
-30.12.2004 Günü beş firmanın katılımıyla ihale yapılır ve encümenin kabulü, belediye başkanının “tasdik olunur” imzasıyla Alman Mercedes-Benz firması ilk 350 adet otobüsün ihalesini kazanır. Ancak Mercedes 350 otobüs için 76 milyon 300 bin avroluk fiyat vermişken, ihale 52 milyon 465 bin yani 24 milyon avro daha ucuz fiyat vermiş olan yerli BMC firmasına verilmemekle bir garip durum doğmuştur.
-Bu arada Kamu İhale Kurumu durumu inceler ve 1 Şubat 2005 günü ihaleyi iptal ederek durumu aynı gün telgrafla İETT’ye bildirir. Telgraf ertesi gün yani 2 Şubat 2005 günü teslim alınır.
Fakat şu işe bakın ki, 76,3 milyon avroluk bu konu o günlerde Kamu İhale Kurumu’nun incelemesinde olduğu ve iptal edilebileceği –herhalde- biliniyor olmasına rağmen İBB, iptal kararının kendilerine tebliğ edilmesinden sadece 24 saat önce Mercedes firması ile sözleşmeyi imzalar ve kendine göre prosedürü tamamlar ve satış işlemini sonuçlandırır.
-Bu arada Cemal Acar adlı bir yurttaş konuyu Cumhurbaşkanlığı’na kadar şikayet eder ve bir yandan da müfettiş incelemeleri başlar.
-Artık ortada Kamu İhale Kurumu tarafından geçersiz sayılmış, müfettişler tarafından incelemeye alınmış ve Cumhurbaşkanlığı’na kadar şikâyet edilmiş bir olay vardır.
-İptal edilmiş ihaleyi kazanmış olan firma ile iptal edileceği “bilinmeden” sözleşme yapıldığına göre acaba şimdi ne yapılacaktır?
-Konu kendisine sorulduğunda Kamu İhale Kurumu “Sözleşme tasfiye edilecek” der.
Usul gereği İETT tarafından sözleşmenin iptali için dava açılır, ancak davayı gören ticaret mahkemesi, bu sözleşmenin belediyece askıya alınması dolayısıyla Mercedes firmasına telafisi güç zararlar verileceğine hükmederek “askıya alma işlemini” tedbiren durdurur.
İETT, mahkemenin durdurma kararı üzerine sözleşmenin artık yürürlükte olduğunu kabul ederek hükümlerinin uygulanmasına karar verir.
Bu “devam kararı” encümence imzalanır, belediye başkanı da “olur” imzasını koyar.
İETT sözleşmenin yürürlüğüne “olur” deyip İETT avukatı da mahkemede “bu sözleşme bizim açımızdan yürürlüktedir” deyince, mahkeme daha önce koyduğu tedbir kararını kaldırır.
-Bu işlemler sürerken İETT, Kamu İhale Kurumu’nun verdiği karara karşı da iptal davası açar. Dava önce idare mahkemesi sonra da Bölge idare mahkemesi tarafından reddedilir. Yani Kamu İhale Kurumu’nun iptal kararı haklı bulunur.
-Bu arada Cemal Acar adlı yurttaşın şikâyeti üzerine, Cumhuriyet Savcılığı belediye başkanının yargılanmasının bakanlık iznine tabi olduğunu bildirir, Danıştay bunu kabul etmez ve yargılansın der; Savcılık durumu yeniden inceler yargılanmasını gerektiren bir durum yok der, buna yapılan itiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesi yargılanmasına gerek yoktur hükmünü bozar ve malum yargılama yolu açılır.
-Bu biçimde yürüyen dava, 2010 yılında yine İETT ve Topbaş için Kemal Kılıçdaroğlu, Bülent Soylan ve Hakkı Sağlam tarafından yapılan suç duyurusu üzerine çeşitli aşamalardan geçerek açılan bir başka kamu davası ile birleştirilir.
-Birleştirilen davalar sürerken 2013 yılında mahkeme, Kemal Kılıçdaroğlu ve Bülent Soylan’ın “davadan doğrudan zarar gören “ konumunda olmadıkları için bu davaya katılma taleplerini reddeder.
Ve nihayet 2015…
Onuncu yılında mahkeme bütün sanıkların beraatına karar verir.
*
On yıl süren bu davada daha pek çok ara aşama ve teferruat bilgi vardır ancak bütün bunların peş peşe sıralanması bile konunun izlenmesini güçleştireceği için bu yazıya dâhil edilmemiştir.
Yine de hikâyenin doğru anlaşılabilmesi için bir kaç şeye daha temas etmek gerekirse şu üçünü söyleyebiliriz:
1.On yıl süreyle yargılamaya konu olan ve Kamu İhale Kurumu’nun kararı ile iptal edilen ama geçersizleştirilmesi konusunda bir türlü sonuç alınamayan bu ihalede 24 milyon avro fiyat farkına rağmen 76 milyon avroluk otobüs alım-satım işi sonuca ulaşmış, bu konuda karar veren ve o kararlara imza koyan hiç kimse bir yanlışı ya da ihmalinden dolayı mahkûm olmamıştır.
Sözleşme son 24 saat öncesinde imzalanmayıp Kamu İhale Kurumu’nun neye karar vereceği beklenseydi ve ardından da, daha ucuz fiyat verilen otobüsler alınsaydı bu gün belediyenin ve dolayısıyla İstanbul halkının tam 24 milyon avrosu cebinde kalacaktı.
2.Mahkeme tutanağına da geçtiği gibi, bu davada Belediye Başkanı;
“Bir sorumluluğu bulunmadığı… İlgili yasalarda ihale sürecinin nasıl başlayacağı ve kimler tarafından yapılacağı açıktır, (Belediye başkanının) encümen kararında onayının olması “usuli” bir işlemdir. Belli rakamlarla ilgili işlemlerde büyükşehir belediye başkanının onayının aranması “usuli” işlemin tamamlanması anlamındadır” şeklinde savunulmuştur.
3.Türkiye’de bunlar olurken ABD Adalet Bakanlığı 2010 yılında, otobüslerin satıcısı olan Alman firması hakkında, firmanın İstanbul ofisinde ele geçen gayrı resmi evraklarına dayanarak 1998-2008 yılları arasında aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 22 ülkede 95 milyon avroluk satış için rüşvet verildiği iddiasıyla soruşturma açtı. İddiaya göre firma yetkililere verdiği rüşvet ve komisyonlar dolayısıyla satış fiyatlarını şişiriyordu. Bu da oradaki sermaye piyasası ile ilgili mevzuata aykırıydı.
Haberi Dünyanın bütün ünlü ajansları geçti.
Bu olay üzerine firmanın İstanbul temsilcisi önce Çin’e atandı bir yıl sonra da işten çıkarıldı.
Firma, işin daha fazla kurcalanmasını istememiş olacak ki; Amerikan hukukuna göre bu yolsuzluk konusunun dava açılmadan kapanması için önerilen bir usule uyarak 2010 yılında tam 185 milyon dolar ceza ödemeyi kabul etti ve ödedi de.
*
Şimdi bu yazıyı okuyunca söyleyin bakalım;
1.Kamu İhale Kurumu’na göre usulsüz ve geçersiz sayılan bir ihale ile 24 milyon euro daha pahalıya alınmış 350 otobüsümüz olduğuna ve bu işlerde Büyükşehir Belediye Başkanı sırf “usul yerine gelsin” diye imza koyduğuna göre gerçekte bunları kim satın aldı?
2.İstanbul ofisinde bulunan ve buradan Türkiye dahil 22 ülkede rüşvet verildiğini, yolsuzluk yapıldığını gösteren evrakları dolayısıyla otobüslerin satıcısı olan firmaya elin Amerikalısı sırf kendi sermaye piyasasını da ilgilendirdiği için “olmaz böyle şey” deyip 180 milyon dolarlık ceza keser ve bunu bütün dünya basını duyururken; olayın geçtiği İstanbul’da bu işten dolayı niye kimse “yahu bizim memlekette neler oluyormuş da haberimiz bile yokmuş” demedi?