Politikacılık ve hiç kimseyi işsiz bırakmamak


Türkiye’de ne kadar işsiz var dersiniz?TÜİK’in 2015 Martında 2014 sonu için verdiği işsiz sayısı 2 milyon 853 bin kişi.Tabii bu TÜİK’in kendi “işsiz” tanımı ve anketçileriyle yaptığı tesbitin “sonucu”.Örneğin, son bir haftada bir saat çalışmış olanlar işsiz sayılmıyor.Senenin belli aylarında iş bulabilen “mevsimlik işçiler” de,Köyde dört dönüm tarla, iki inek ile “tarım kesiminde” çalışan aynı ailenin sekiz kişisinin sekizi de,Ümidi kalmayıp, son bir ay içinde iş aramak için herhangi bir başvurusu, çabası olmayan da “işsiz” değil.

Peki ama, “hadi gel sana iş vereyim” dediğiniz zaman kaç kişinin “umutlanıp” koşa koşa geleceğini hiç düşündünüz mü?Bizim tahminimiz 10 milyon kişi.Yani “kimse işsiz kalmayacak” dediğiniz zaman karşınıza dikilecek olan insan sayısı aşağı yukarı bu.*Politikacı gözlerini kısmış, sanki kürsüden o günleri görüyormuşçasına anlatıyor:“Hiç kimse işsiz kalmayacak”Bazıları daha da kaptırıyorlar kendini:“Bizim zamanımızda işsizlik sıfır olacak sıfır!”

Bu aslında herkesin rüyası bir durum.Düşünsenize; -İş demek, adamın karnının doyması demek.-İş demek, gencin evlenebilmesi, evine bakabilmesi demek.-İş demek, borcunu kapatabilmek, kimsenin eline bakmamak demek-İş demek “ben de bir iş yapıyorum” diyebilmek.-İş demek, evde ve aile çevresinde huzur demek…

Yani insanlar için çok “hassas”, çok “duygusal” bir konu bu “iş” meselesi.Diğer taraftan çözümlenmesi çok da “çetin” bir konu. Çünkü, birine iş bulmak için ona bir “işyeri” bulmak; işyerini bulmak için “yatırımı”, “yatırım” için “sermayeyi” bulmak gerekiyor. Hepsinin üzerine de, o işyerinde üretilecek mal ya da hizmetin satılabileceği iç ve dış pazarı. Çünkü pazarınız olmazsa satamaz, satamayacaksanız üretemez, üretemezseniz işyeri kurmaz, işyeri kurmazsanız kimseyi işe alamazsınız. Yani hepsi de birbirine bağlı zincirleme bir ilişki.

Bilmem “kimse işsiz kalmayacak” diyenler bütün bunları bilip çözümünü düşünerek mi anlatıyor yoksa bu işin bir ucundan tutup “biz var ya biz…” deyip işlerin öyle olabileceğini mi sanıyor.Haydi onlar söylüyor, yaradana sığınıp vaad ediyorlar belki ama ya dinleyenler? Acaba dinleyenler bu “vaad”lerin ne kadar teferruatlı bir şey olduğunu düşünüp o anlatana işin diğer tarafını da soruyorlar mı?“Sen bu işsizliği çözeceksin tamam ama şunun nasıl olduğunu bir de bize anlat bakalım” gibisinden…*İman gücüyle “evelallah, biz yaparız” diyenler için söyleyecek laf yok tabii. Adamın dilini bağlayamazsın; dinletecek kimse bulunca söyler de söyler arkadaşlar.Ama “peki şunu biraz daha anlatsana” deyip soru soracak olanlar için gelin birkaç ip ucu verelim.

1.Kimi politikacılar söylese de, iktisat kitaplarının hiç birinde “sıfır işsizlik” diye bir şey yazmaz. Yani işsizlik hiçbir zaman “tamamen bitirilemez”İktisat fakültelerinde de söylenmez böyle bir şey. Olsa olsa sınavlarda “Bakalım bu öğrenci az çok bir şeyler öğrenmiş mi?” diye ancak soru olarak sorulur; sınavda “evet sıfır işsizlik de olur” diyene de hiç acımadan basarlar sıfırı.Neden?Çünkü bir ekonomide, iş değiştirmekten, işi-ücreti beğenmemekten, işçi ile işverenin birbirleriyle kolayca buluşamamasından, mevsimlik işlerden, şundan-bundan dolayı en iyi zamanda bile, ekonomisine göre yüzde 2-3 işsizlik olur. Dolayısıyla, istatistiklerde değil ama gerçekte işsizliği şöyle yüzde 5’lere falan indirdiğiniz zaman bu “fevkalade” bir başarıdır.

Bir düşünsenize, şu anda ekonomisi en iyi ülkelerin başında gelen ve ne sermaye, ne pazar ve ne de girişimci sıkıntısı olmayan Almanya’da bile işsizlik oranı 4,7’dir. Fransa’nın işsizlik oranı 10,4 İtalya’nın 12,6 Japonya’nın 3,6 Süper güç ABD’nin 5,5’tir ki ekonomistler şapka çıkarmışlardır bu başarıya.

2.İşsize iş bulmak için iki ayrı alan vardır: Birincisi devlet kapıları, ikincisi özel sektör.Eğer hükümet olur, devlet yetkisini kullanır ve ben işe çok adam alacağım diyebilirsiniz. Ancak devlet olarak ne kolay kolay yeni iş yerleri açabilirsiniz ne de mevcut işlere yeni elemanlar alabilirsiniz.

Açamazsınız çünkü devletin nerede kaç kişi çalıştıracağı sıkı kurallarla belirlenmiş, fonksiyonları sınırlanmıştır. Bu kadroları esnetmeye kalkarsanız size önce “gidip borç isteyeceğiniz” küresel kurumlar karşı çıkarlar; “Bak öyle yaparsan bu yükü taşıyamazsın” derler ve aksine, bir önceki iktidardan dolayı alabildiğine şişirilmiş kadroların azaltılmasını isterler senden.

İsteğe uyar azaltırsan işsiz sayısı daha da artar.Kadroyu azaltmam ama ben de o eskileri çıkartır yerine bizim istediğimiz yenilerini alırım derseniz –devletin adam çıkarması pek kolay değildir ama, haydi yaptınız diyelim- toplamda işsiz sayısını azaltmamış, ancak hem insanları işinden edip gerginlik yaratmış, hem partizanlık yapmış olursunuz.

3.Özel sektörü kullanarak istihdam yaratmak daha da zordur. Özel sektör öyle hükümet talimatıyla falan işe adam almaz. Bir zamanlar böyle bir çözümün önerildiğini ve ne kadar komik karşılandığını hatırlayacaksınızdır.Dolayısıyla, devlete alamadığımız insanlara biz de özel sektörde iş alanı açarız derseniz o da söylendiği kadar kolay bir iş değildir. Ayrıca, bu zincirleme düzenlemede her şeyi dört dörtlük yapsanız bile bu alandaki ilerleme yıllar alır.

Onu da açalım:Özel sektörün ilave eleman alması, öncelikle işadamlarının “önlerini görmesine, geleceğe inanmasına” bağlıdır. Diyelim ki iktidara geldiniz; bakarlar onlar bu işlerin ne kadar başarılı bir kadro, iyi bir programla yürütüldüğüne. Her şey iyi gittiğinde bile hükümetin ömrünü düşünürler. Mesela koalisyonlarda biraz daha çekingen olur işadamları.

Diyelim ki inandı ve güvendiler; piyasalara bakar: “Yatırım yapacağım ama acaba benim üreteceğim mal ya da hizmetin içeride ve dışarıda alıcısı olur mu?” diye. O gün itibariyle piyasanın alıcıları ile satıcıları arasında belli bir denge vardır zaten. Bu dengeyi yukarı doğru bozabilmek, yeni talepler yaratabilmek için ya piyasadan birilerinin çekilmesi, ya talebin yükseltilmesi gerekir.

Kimi çekeceksiniz? AVM’leri mi? Yabancı şirketleri mi? İthalatı mı sınırlayacaksınız?Talebi nasıl yükselteceksiniz? Kısa dönemlerde kimsenin geliri kolay kolay katlanıp daha fazla alışveriş yapamayacağına, insanlar daha fazla borçlanıp olmayan paralarla daha fazla harcama yapamayacağına göre burada da bir engel vardır. Piyasanız genişlemeyecekse yatırım yapamaz, yatırım yapamayınca kimseyi işe koyamazsınız.

4.”Dış pazarlar var ya” denebilir. Dış pazarlar aslında iyi organize edildiği zaman iç pazarlardan daha da geniş imkanlar yaratırlar. Ayakkabı mı üreteceksiniz örneğin? Ülkenin nüfusu olan 76 milyon ayak yerine 6 milyar ayak vardır önünüzde eğer satabilirseniz. Ama satabilmek için küresel anlamda ucuz maliyet, ürün geliştirme, pazar oluşturma gibi çok çetrefilli, çok zaman alıcı, çok diplomatik işler vardır önünüzde.

Türkiye maalesef bu son yıllarda uyguladığı dış politikayla, üretimi dışlayıp ihracata üvey evlat muamelesi yapmasıyla dış pazarlamada çok gerilemiştir. Örneğin şu anda güneyden yapılacak ihracat için bütün yolları tıkalıdır. Bu hatların üzerindeki bütün ülkelerle aramız bozuktur, yolları kapalıdır. İşte ihracattaki toparlanma için en azından birkaç hükümet dönemi kadar süre gerekmektedir.

Dolayısıyla ihracata yönelik üretim genişlemesi ile istihdamda artış sağlanması çok kolayca vaat edilebilecek bir hedef değildir. Yola çıkılır ama sonuç almak kararlılık ve zaman ister. Yolu hayli uzundur, buna ne seçmenin, ne şimdiki işsizlerin canı dayanamaz.

*Peki, politikacı ne yapsın?Politikacı, “prensip olarak” bunları bildiğini ve yapabileceğini söyleyen ve bu iddia ile beni seçin diyen kişidir. Bu nedenle, aslında o soruyu kendisinin cevaplandırmasını beklemek gerekir.Cevaplandırabilir mi?Bu işler yapılamaz mı?

Cevaplandırabilir tabii, yapabilir de elbet. “Büyük sorunları” çözmek için “Büyük modeller” vardır.Ama bütün bunları gerçekleştirebilecek büyük, köklü bir ekonomi modeliyle ve çok ciddi bir kararlılıkla…

Eğer “Hele bir iktidar olalım, gerisi kolay” deniyorsa, oy ya da parti içi dengelerle hareket edilerek her telden çalabilen kadrolarla bir şeyler yapılması “düşünülüyorsa”, belirli ve radikal bir ekonomik görüşle hareket edilmesinde mutabakat yoksa, seçime çok az kalmışken bile proje adına henüz bazı “olgunlaştırılmamış” konulardan ve kadrolardan medet umulup seçmene selam gönderilmeye çalışılıyorsa, en iyisi biz “şimdilik”; “Bu işlerde sıkıntı büyük” diyelim, pek detayına girmeyelim..