HANİ ŞU İŞSİZLERİ BİR DE AYNI YERDE TOPLAYACAK OLSAK…


Amele pazarlarını bilir misiniz?
Özellikle inşaatlarda günü-birlik iş bulup “o günü kurtarma”ya çalışanların toplandıkları o yerleri...
Sabahın alaca karanlığında bir kamyonet yanaşır topluluğa, “sen, sen, sen…”
Bir silah sesi gibi anlık ve hedefine doğrultulmuş…
Çoğu zaman; nerede, ne iş yapacağını bile bilemeden koyulurlar yola o günün şanslıları(!).
Bilmeleri de gerekmez zaten daha fazlasını; Onlar “birer yevmiyelik” ya da “yevmiyeci” “şu kadar adam”dır sadece.
Geriye kalanlar o gün işsiz, dolayısıyla çaresizdir.
Bükerler boyunlarını, sonra güneş yükselirken kaybolurlar oralardan “ufak ufak” bir yerlere
Ne yerler, ne içerler, nerede kalırlar bilinmez.
Pek sorulmaz da…
Alel-usul istatistiklere geçerler en fazla: “Türkiye’de işsiz sayısı şu kadar” diye.
Onlar işte o “toplam işsiz” sayının “birer” kişisidir hesaba göre.
Aydan aya, yıldan yıla birer kere daha hesaba alınırlar en fazla. Sonra da, “işsiz sayısı binde, kimi zaman on binde üç-beş arttı ya da azaldı” diye geçerler kayda.
*
TÜİK onların sayısını yayınladı 15 Eylül 2015 günlü son bülteninde yine:
Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2015 yılı Haziran döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 226.000 kişi artarak 2 milyon 880 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,5 puanlık artış ile %9,6 seviyesinde gerçekleşti.”
Yine TÜİK’e göre işsiz sayılanların toplamı Haziran 2015 itibariyle 2.880.000 kişi.
Böyle bir işsizler ordusunu gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz?
Memleketi büyük bir amele pazarı gibi kabul edip getirmeye çalışalım o zaman:
Sadece geçen Haziran’dan bu Hazirana kadar geçen 12 ayda işsizler ordusuna katılanlar, orta büyüklükteki bir ilimizin, “Yalova”nın toplam nüfusu kadar.
Son yılın işsiz sayısı da 226.000
Yalova’nın nüfusu da 226.000
Gelelim toplam işsiz sayımıza…
Resmi rakamlar Haziran 2015 itibariyle 2.880.000 kişi diyor.
Ümidi kalmayan, aramaktan bitap düşüp ailesine ya da yakınlarına sığınanları, aynen amele pazarlarındaki gibi arada bir birkaç yevmiye yakalayanları da hesaba katarsanız sayıları bunun iki katından başlar gerçekte.
Ama bırakın bunları, sadece 3 milyon işsizimiz olduğunu kabul edin bir an için; sonra göz önüne getirmeye çalışalım bakalım o dehşet tabloyu:
Biliyor musunuz, üç milyon işsiz demek 15 milyonluk mega kentimiz koca İstanbul’da yaşayan nüfusun beşte biri…
Hesaplara bakıldığında o“İşsiz” sadece “bir tek kişi”.
Ama işsiz hayatta yalnız değil ki? Aile babası, büyük ağabey, anasının güvencesi… En azından ailesindeki, evindeki beş kişiden biri. Dolayısıyla 3 milyon işsizin sıkıntısı o beşer kişilik aileler hesabıyla tam 15 milyon kişi.
Yani 3 milyon kişi işsiz gezerken 15 milyonluk nüfus bu durumdan “muzdarip”.
15 milyon’a gelince; tam da İstanbul nüfusu!
Eğer İstanbul ne kalabalık, yollar adam almıyor, yer gök ne kadar çok insan kaynıyor diyorsanız hemen aklınıza gelsin; sadece resmi rakamlara bakıldığında, bir İstanbul kadar insanımız, işsizliğin yükünü taşıyor, çilesini çekiyor şu anda.
*
Peki nasıl düzelecek bu iş?
Ekonomi düzelince diyeceksiniz değil mi?
Bakın sayın Ekonomi Bakanı ne diyor bu konuda:
“Kimse endişe etmesin, seçimler ekonomik istikrar için en hijyen çözüm yollarıdır. Doların değer kazanması tamamen spekülatif, birilerinin aradaki hareketlerden menfaat sağlamasından başka bir şey değil. Faiz artırılmalı diye ekonomi adına ahkam kesmek Türkiye'ye iyilik değildir. Sağlıklı bir şekilde seçime gideceğiz, bundan kriz beklemek iyi niyetli değildir”
Bunlar söylenirken Türk Lirası hızla değer kaybediyor, döviz rekor üzerine rekor kırıyor, uluslararası kredi kuruluşları biraz geç de olsa “aman dikkat” diyor, yerli-yabancı sermaye dışarıya kaçıyor…
Hükümet adına yapılan açıklamaya bakarsanız “bunlar geçici şeyler, endişeye yer yok!”
Yayınlanan bir ankete bakarsanız seçmenin yüzde 58’i bu işlerin iyi gitmediğini düşünüyor ve bu orana son bir yıldaki yüzde 7’lik yükselme ile ulaşılmış.
Ve yine bir kamu kurumu, TÜİK açıklıyor:
-“Ağustos 2015 ayında Ekonomik Güven Endeksi son bir ayda %1,9 azalarak yüzde 84,28’e düştü.
-Tüketici güven endeksi son bir ayda yüzde 3,6 azalarak 62,35 oldu.”
Biliyorsunuzdur; Güven endeksi 100’ün ne kadar üzerinde ise o kadar olumlu bir duruma işarettir. Altında olunca da şimdiki duruma…
Bankalar Birliği açıklıyor:
“Karşılıksız çek oranı giderek yükseliyor; 2015’in ilk sekiz ayında 17,6 milyar liralık çek karşılıksız çıktı. Güneydoğuda Bitlis, Bingöl, Van, Hakkari, Mardin’de çeklerin ortalama yüzde 10-11’i karşılıksız çıkıyor.”
*
Ne dersiniz, kolay kolay düzelir mi bu işler?
Nereden başlayacağınıza ve göze aldığınız programa bağlı tabii…
Örneğin Hükümet et fiyatları yükselince dışarıdan ucuz ithalat yaparak, döviz yükseldikçe zamları erteleyerek çözüm(!) getirmeyi seçmiş.
Muhalefet, “kaynağını buluruz” deyip geçinemeyen emekliye ve emekçiye “gelirlerini arttırma” sözü vererek umutlandırmaya çalışıyor.
Bu tedbirler bir “kişisel bütçe”yi düzeltir belki ama ya milli ekonomiyi? Bütün ekonomiyi düzeltmeye yeter mi?
Yetmez tabii…
Dünya’nın “daraldığı” bu dönemde ciddi bir kadronuz, kendinize özel “ciddi” bir ekonomik stratejiniz yoksa boş ümitlere bel bağlamanın da anlamı yok.
O “ciddiyet”i yakalamanın yolu ise tabii ki önce şu siyasetin daha sağlıklı bir işleyişe kavuşturulabilmesine bağlı.
Gerisi biraz da seçim üzeri “malzemeden” ibaret!
Her zamanki "siyasi muhabbet".
Merak eden 40 yıl önceki hükümet programlarına, o zamanki vaadlere bir göz atsın.

 


Okuma parçası: Geçmişteki hükümet programları;https://www.tbmm.gov.tr/…

/e_kaynaklar_kutuphane_hukumetler.…