Fazla mesai yapmak nasıl yasaklanacaksa


Türkiye’nin istihdam sorununa çözüm bulmak adına bir fantezi daha geldi gündeme:
İşçilerin fazla mesai yapmasını engelleyelim, böylece ortaya bir milyon kişilik işçi açığı çıksın bu açık bir milyon yeni işçi ile doldurulunca biz de memlekette bir milyon yeni işçiye iş imkânı sağlamış oluruz!
Pes doğrusu.
Ne derler, bu makamlarda bu zekâ!
Hani meyhanede ayaküstü üretilen projeler vardır ya vatan kurtarmak için.
Doğrusu bu onlara da taş çıkartacak cinsten.
İyi kötü bir üretim düzeni tutturmuş işletmeye sen git, “yok kardeşim, paydos, bu iş buraya kadar” de, adam işini bıraksın patron yerine başka adam baksın.
Olacak iş mi bu?
***
Bir iktidarın, daha doğrusu onun ekonomi yönetiminin istihdamı arttırmak adına yapabileceği başka şeyler yok mudur?
Herhalde yok ki, istihdam hacmini arttırmak yerine çaresizlikten mevcut istihdam hacmini yani memleketteki toplam iş imkânını daha fazla adama paylaştırmak gibi akıllara zarar bir formüle kafa yoruyorlar.
O zaman biz de kendilerine yardımcı olalım, bu gayretlerine katkıda bulunup daha da ileri çözümler gösterelim:

Birinci çözüm önerisi: İşçilerin bir kısmı haftanın tek günlerinde, örneğin pazartesi – çarşamba - cuma, diğer kısmı çift günlerinde yani salı – perşembe – cumartesi çalışsın böylece mevcut işçi sayısı ikiye katlansın.
Gerekçesi şöyle sunulsun:
İşçiye sosyal hakları da katladık, bir gün çalışan artık ertesi gün tatil yapabilecek, dinlenecek, bu arada turizm de kazanacak!

İkinci çözüm önerisi:
Bir gün kadınlar, ertesi gün erkekler çalıştırılsın. Bu şekilde de istihdam kendiliğinden ikiye katlansın.
Gerekçe şöyle sunulsun:
Türkiye’de artık kadınlar da erkekler kadar iş imkânına sahip olacak.
Kadınımız ekonomik özgürlüğüne kavuşacak. Kadın nüfusu da ekonomiye katkıda bulunacak, milli ekonominin hizmetinde olacak!

Vallahi aslında bu işi politikaya kadar sardırabiliriz.
Memleketimiz nasıl olsa büyük, bu büyük memleketin sıkıntıları da haliyle büyüktür. O zaman Bakanlar Kurulunun bile memleket işleriyle bu kadar çok yorulmasına gerek yok, onlar da artık kendilerini fazla bunaltmasın, sadece sekiz saat mesai versinler, bir kısım insanımız da bu alanda değerlendirilsin diyebiliriz ama, biz işi tadında bırakıp gerçeklere dönelim.

Bir kere ekonomi yönetimi ciddi bir iştir.
İnsanımızın geçimi ile geçimi de yaşamı ile doğrudan ilgilidir.
Bu konular işi beceremeyince abuk sabuk şeyler önermeye gelmez.
Ayıp değil ya, yapamıyorsan “yapamıyorum” dersin, bırakır gidersin.
Kimseler de bir şeyler demez.

Maazallah, böyle kendin söyler, sonra başkalarını dinlemeyip döner kendin beğenirsen ve bir de gerçekten yaparsan işte o zaman yandı gülüm keten helva.
Gider adama sekizinci saatte paydos dersen, devamına yeni işçiler beklersen, işverene o saatten sonra işe yeni işçi taşımak “uygun” gelmez, biz burada keselim derse çalışan işçiye de boş yere yol vermiş olursun.
Yürüyen işi ve yapılan üretimi de durdurursun.

Bu memlekette üretimin ve işçiliğin hemen hemen yarısı kayıt dışı iken sen “sekiz saatten fazla iş yapılmayacak” dersen, iyi kötü kayda geçen fazla mesai ve ona bağlı üretimi de kayıt dışına atarsın.
Çünkü ekonomi zırva kaldırmaz.
Belki denk getirir, helal olsun bu işleri nasıl da icat etti diye birilerine “Ekonomi Nobeli” bile verdirirsin fakat…
Ekonominin yasalarını değiştirmek belki anayasaları değiştirmekten bile zordur.
***
Ama burası Türkiye derler ya, bakarsın “Ben kanunu kodum mu işçiyi de oturturum” falan da diyebilirsin, onun için hep eleştirmeyeyim, bir de olumlu katkıda bulunayım:
Bak bu piyasa çok uyanıktır.
Sana “Tamam artık biz de sekiz saat çalışıyoruz” derler, arkanı dönersin kanuna karşı hile yaparlar.

Uzun yol seyahatini mersedesle değil ama şehirlerarası otobüsle yapanlar çok iyi bilirler:
Şoförlükte de sınır vardır. Dört saatten fazla araba sürmek sözde yasaktır ama bunlar yolunu bulmuşlar:
Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıkan otobüsün şöförü yolun yarısında verilen “çay ve ihtiyaç molası”nda karşı yönden gelip İstanbul’dan Ankara’ya giden otobüse geçer, İstanbul’dan kalkan arabanınki de Ankara’dan kalkana.
Yani otobüsler aynı iken şöförler yolda takas edilir.
Böylece o otobüslere candarma bile koysan herkes dördüncü saatten sonra yeni bir şöförle seyahat ettiğini sanır, üstelik bu arada her iki şöför de yarı yoldan geri dönüp evine kavuşmuş olur, yatacak yer sorunu olmaz.
Aman, bu işi yine de yapalım dersen mutlaka dikkat et, bu piyasa istihdamda da aynı numarayı çekip sekizinci saatte yandaki fabrikayla işçi takası yaparsa sonuç aynı hesaba gelir.
Tencere fabrikasındakiler tava fabrikasında, tavacılar tencerecilerin fabrikasında işe devam ederler hiç fark edemezsin.
Ondan sonra da düşünür durursun “Allah Allah, başında durmasam inanmam, adamlar hem sadece sekiz saat çalışıyor hem neden bizim istihdam bir türlü artmıyor” diye!
Hatta dur daha başından söyleyeyim, bence bu millete iyilik de yaranmaz, niye kendini üzüyorsun ki, işe önce kendin uy, başkasına da örnek ol.
Sekizinci saatten sonra sen de bu işleri bırak, ne halleri varsa görsünler!