Et sütte şakası olmayan işler ve kızgın bakan


Dünya Gazetesi’nin manşetten verdiği habere göre Gıda, Tarım ve Hayvancılık’a bakan Bakanımız İsyan etmiş ve:
“Kimsenin keyfi hareket hakkı yok, ya kararları almayacaktık, ya da aldığımız karara uyacağız, başka yolu yok. Çocuk oyuncağı değil bu” demiş.
Yani niye bu “oyunlar” demek istiyor.
Koca bir bakanın bu duruma düşürülmesi biraz ayıp olmuyor mu?
Öyle ya, Sayın bakanın dediği gibi; madem uymaya niyetiniz yoktu, o zaman niye böyle bir karar aldırıp kendisini bu işe dahil ettiniz?
Niye kameralar önünde açıklamalar yaptırdınız?
Uymayacak idiyseniz karar alınmazdı “mesele” de kalmazdı.
İsterseniz bir daha okuyun; eğer bu haberin verilişinde bir gazetecilik yanlışı yoksa, sizin de kolayca fark edeceğiniz gibi Sayın Bakan’ın kızdığı şey “sütün köylüden ucuza alınması”, “etin pahalıya satılması”, “ekmeğin önlenemeyen zamlanması” gibi bir “mesele”nin çözülememesi değil, tamı tamına “alınan kararın ciddiye alınmaması”dır.
Ah şu politika…
*
Meraklanıp şöyle bir baktım acaba “mesele” nedir diye:
Yine “haber”de özetlendiğine göre Sayın Bakan şu dört konuda “isyan” etmiş:
1.Çiğ süt üreticileri ve sanayicileriyle gerçekleştirilen bir çok toplantıdan sonra yapılan açıklamada “çiğ süt referans fiyatının litre başına 115 kuruşun altına düşürülmemesi kararlaştırılmış; ancak üzerinden bir hafta geçmeden süt sanayicileri fiyatı 100 kuruşun altına çekmişler.
2.Kırmızı et sektörünün temsilcileriyle toplantıdan sonra “tavan” fiyat konusunda görüş birliğine varılmış, bu tavan fiyatı Bakan Çelik ve sektör temsilcileri tarafından kameralar önünde açıklanmış.
Açıklamaların üzerinden 24 saat geçmeden tavan fiyatın “uygulanmayacağı” ifade edilmiş.
3.Asgari ücrete yılbaşından itibaren yapılan artış ve maliyetleri gerekçe göstererek ekmeğe zam yapılması üzerine ekmeğin maliyetini çıkaran Bakan Çelik, zammın geri alınmasını istemiş, alınmayınca da isyan etmiş.
4.Bakanı isyan ettiren bir başka uygulama ise şu: yaş sebzeden meyveye, fındıkta ve bir çok üründe, üretici fiyatı ile tüketici fiyatı arasında “uçurum” oluşmuş.
Yani sonuç olarak; Ette, sütte, ekmekte ve sebze’de fiyatlar Sayın Bakan’ın dediği gibi oluşmamış, hatta Gazete’nin ifadesi ile Sayın Bakan’ı “çıldırtacak” şekilde yükselmiş.
*
Gelin şimdi bu konuya biraz daha yakından bakalım:
Bu tablonun en önemli “yaratıcı”sı tabii ki Sayın Bakan ile toplantılara katılıp oralarda “Pek haklısınız Sayın Bakanım, emredersiniz” diyen, sonra dışarı çıktığında “piyasa” koşulları neyi gerektiriyorsa onu yapanlar değil; bu dört kalem mal grubundaki fiyatların öyle “indirin” dendiğinde indirilemeyeceği, “kaldırın” dendiğinde kaldırılamayacağı "gerçeği"dir.
Elbette tarımın da, tarım ekonomisinin de bir “bakan”ı vardır ama “liberal” düzende bu işler maalesef “kendi kanunları”na denk gelmedikçe öyle bakan talimatıyla, kanunla, kararnameyle, söz verme ile falan bir hizaya sokulamazlar.
Bu durum “Ekonominin yapısı”ndan kaynaklanır.
O yapı ne diyorsa, neyi gerektiriyorsa çarşıya, pazara çıktığınızda da sadece o sonucu görürsünüz.
Devlet maalesef, halkın en önemli ihtiyaçları olan ekmek, et, süt, sebze gibi konularda memleketin ihtiyacını bol bol karşılayacak, fiyatlarını dengeleyecek “kurum”larını “özelleştirme” adı altında elden çıkarmış, köylünün, çiftçinin üretimini teşvik edecek kredilerini kısmış, üretimdeki desteklerini kaldırmıştır. Şimdi elinde ekonomiyi düzenlemeye, fiyatlara müdahaleye yarayan o araçları yoktur.
Bunların neler olduğunu, kimlerin büyük bir ekonomi bilmişliği ve sözümona reformculuğuyla işlerin bu hale getirildiğini 1999-2000 yıllarında IMF’e verilen “Niyet mektupları”nda okuyabilir, bu mektupların altındaki imzalarını görebilirsiniz.
Ekmeğin, etin, sütün, sebzenin fiyatlarının halkın ve üreticinin geçim maliyeti ile birebir ilgili olduğu açıktır.
Bu geçim maliyetlerinin tabii ki sonuçta her türlü işçiliğin ve dolayısıyla ürünün maliyetini yükselttiği bellidir. O maliyetlerin bu gün bu düzeyde çıkmaları ve böylesi yüksek fiyatların oluşumunda devletin ve “devletlilerimiz”in elinin kolunun bağlı kalmasıyla şimdi halka ucuz gıda sağlanamamakta, haliyle bu durum onları “çıldırtmakta”dır.
Bir zamanki “niyet”ler maalesef ülkenin üretiminden tüketimine kadar bütün ekonomisini “reform” adı altında hem “küresel sermaye”ye hem alabildiğine “piyasa şartlarına” terk etmiştir..
Bunun sonucu, Sayın Bakan’ın bu gün “isyan ettiği” işlerde artık devletin söz geçirememesi, dolayısıyla piyasadaki fiyatların bakanın da katıldığı toplantılarda karara bağlanamamasıdır.
Nasıl mı?
1.Piyasacılık ve küreselcilik fiyatların "piyasada" yani sadece arz ve talebe göre belirlenmesini esas alır, devlet müdahalesini reddeder. “Ben böyle bir şeyi reddediyorum” diyen politikacı ise, kendi “piyasacılığını” da reddetmiş olur ki, soruyu böyle sorarsanız “maazallah”diyeceklerdir.
2.Piyasa her an değişen dengeler demektir, fiyatlar döviz kuru dahil kırk çeşit etki altında her an iner de çıkar da.
Piyasa, çok sayıda alıcı ve satıcıdan oluştuğu için bu konuda genel kararlar almak, sınır koymak mümkün değildir. Birinin evet dediğine diğeri hayır diyebilir.
3.Piyasaya ve piyasayı yapanlara kızıp “ben böyle istiyorum, fiyatlar böyle olsun” diyemezsiniz, elinizde o “özelleştirdik” deyip sattığınız “ekonomiyi yönetme” araçlarınızdan geriye pek bir şeyler kalmamıştır. Bunu, kullandığınız ekonomi arabasının direksiyonundan vazgeçmek gibi de düşünebilirsiniz.
Şu da mümkündür: “ille de dediğim olacak” der, dışarıdan et ithaliyle bir parti “ucuzluk” sağlarsınız ama bu “dediğiniz” size daha sonra daha büyük üretim açığı, daha yüksek fiyatlar olarak geri döner. Ya da size gerçekten o fiyata ama daha düşük değerdeki malı, dana kıyması yerine kanguru etini verirler.
*
Aslında bütün bunları düşündükten sonra Sayın Bakan’ın sözlerini bir bakıma şöyle de anlayabiliriz. Ne diyor Sayın Bakan?
“Kimsenin keyfi hareket hakkı yok, ya kararları almayacaktık, ya da aldığımız karara uyacağız, başka yolu yok. Çocuk oyuncağı değil bu”
Çok doğrudur:
-Evet, “kimsenin bu işlerde keyfi hareket etme hakkı yoktur”. Olanlar hem piyasa ekonomisinin kuralı gereğidir hem bize “giydirilen” dar elbisenin verdiği sıkıntıdır.
Çekilecektir.
Bir zamanlar “tamam” demişsek şimdi bakanlarımızın da buna itiraz hakkı yoktur.
- Evet, “Hükümetler bu kararları –ama Bakan’ın bu günlerde katıldığı toplantılardaki değil, yıllar öncesinden küresel güçlerle toplanılıp verilen kararları- alıp ekonomiyi bu kadar da piyasanın ve sermayenin eline teslim etmeyecekti.
-Evet, bu iş “çocuk oyuncağı değil”dir; Sütünü su fiyatına holdinglere satmak zorunda bırakılan köylü, et ithal edilince elindeki hayvanını kasaba teslim etmek zorunda kalan besici, en temel gıdası kuru ekmek olan on milyonlarca insanımız, tarlada kalan sebze, markette katlanmış fiyatlarıyla el yakan meyve… Bütün bunlar olup biterken sahi, bunlara müdahale edemeyen bir “bakan” bu işler adeta çocuk oyuncağına dönmüşse kendi tanımladığı gibi çıldırmaktan öte ne yapabilir ki?
Sayın Bakan çıldırmakta yerden göğe kadar haklıdır.