İşsizliğe çare fabrika kurmak mı?

Memleket işsiz mi?
İşsiz.!
İşsizler ne istiyor?
İş!
İşsize iş bulmak için ne yapmak gerekir?
İşsizliğin olduğu bölgelerde kamu eliyle fabrika kurmak!
Hayır, işte yanlış burada.
İsterseniz bunun neden yanlış olduğunu söylemeyi bırakalım, o yanlış tercihin bir gün gerçekleştiğini “hayal edip” sonucu herkesin kendi değerlendirmesine bırakalım.

***
Bir zamanlar, herhangi bir yönetim, işsizliğin artık dayanılamaz durumda olduğu görerek bu işi şok bir tedbirle çözmek ister.
Başbakan Ekonomi Bakanı ile görüşmektedir:
-Sayın bakanım, bu iş artık patlama noktasına geldi.
Kimse yatırım yapmıyor. Ne yap yap, yarın memleketin özellikle gerice yörelerine 100 yeni fabrika kurulacağını, bunların her birine üçer vardiyadan 300 bin kişinin işe alınacağını duyur.
-Emredersiniz Sayın Başbakan, bunu derhal yapalım ama biliyorsunuz paramız yok.
Ortalama yüzer milyon dolardan olsa en azından on milyar dolar lazım bu iş için.
Malum bütçemiz açık, acaba yeni bir kaynak?...
-Bulacağız bakanım, borç morç… İnsanlar sokağa mı dökülsünler?
Sen Maliye Bakanı ile bir görüş, bana bu konuda bir rapor hazırlayın.
Önümüzdeki kabine toplantısında görüşelim.

***
Başbakan, konuk gittiği İşsizlikle Mücadele Derneği’nde demecini patlatır: “100 yeni fabrika, yüz yeni ekmek kapısı, üç yüz bin yeni iş imkânı getiriyoruz.
İkinci sene 100 daha…
Üçüncü sene patronlar çalıştıracak adam arayacaklar…”
Gazeteler olayı manşetlere taşır, televizyonlar günlerce yayınlar yaparlar, milletvekilleri yatırımın kendi seçim bölgelerine yapılması için Ekonomi Bakanının peşinde gezer, hatta bazı açıkgözler iş müracaatı için hazır dilekçe satışına bile başlarlar.
Başbakan yaratılan havadan memnun, Maliye Bakanı her zamanki gibi düşüncelidir.
Başımıza iş aldık der, on milyondan çık üç yüz bini yine geride kalan şu kadar adam aç kalacak, böyle neyi hallediyoruz ki?
***
Borçlar bulunur, kamu arazileri tahsis edilir ve yatırımlar başlar.
Bölge insanlarının tercihleri de göz önünde bulundurularak çeşitli fabrikalar kurulur, toplu açılışlarla devreye girerler. Partili, partisiz üç yüz bin kişi işe başlar. Bunların arasında neler yoktur ki?
Ayakkabı, meyve suyu, çelik tencere, konserve, kâğıt, iplik, çimento, televizyon, dokuma, pencere camı, bisiklet, kurşun kalem, şeker, ilaç, fosfat ve yem fabrikaları dâhil... hemen her konuda.

***
Devletin bu kadar fabrikayı nasıl idare edeceği tartışılırken Başbakan “Endüstri İşletmeleri Bakanlığı” diye yeni bir bakanlık kurulduğunu söyler ve ilk anda yönetim işini çözüme bağlar. Yeniden devletçi bir ekonomiye mi dönülmekte olduğu sorusuna karşı ise, şimdilik işleri yeni kurulan bakanlığın yürüteceğini, kârlı hale gelince bunların ihaleyle özel sektöre devredileceğini hatta devletin bu işten para bile kazanacağını söyler.
Ülkedeki on milyon işsizden üç yüz binine sağlanan yeni imkân geride kalanları da heyecanlandırır ve hemen örgütlenen sendikalar yatırım programlarının öne alınmasını, ikinci 100 fabrikanın da devreye sokulmasını isterler. Birkaç bölge milletvekili kendilerinin göz ardı edildiğini, yeni yatırım listesine giremezlerse istifa edip karşı tarafa geçeceklerini bile söylerler. Geride kalan işsizlerin gösterileri sürmektedir. İşsizler Derneği binaya pankart asar “Devlet baba, biz senin üvey evladın mıyız?”
Hatta bazı ekonomi yazarları istihdamı herkese yayalım diye çalışma süresini yarım güne indirip işçi sayısını altı yüz bine çıkaralım gibi değişik öneriler bile yaparlar.
***
Endüstri İşletmeleri Bakanı ile Maliye Bakanı ve hatta Ekonomi Bakanı artık neredeyse aynı odada çalışmaktadır.
Yeni fabrikalar nedense ürettiğini satamamaktadır. İşletmelerde ürün dağları oluşmuş ama alıcısı yoktur. Çözüm olarak askeriye, devlet daireleri, okullar, hastaneler ve buna benzer kamusal alıcılara satalım denir, bu sefer özel sektör kıyameti koparır:
Peki biz üretimimizi kime satacağız..!
İhale sistemi altüst olur, aynı alanda çalışan özel fabrikalar dara girer ve işçi çıkarmaya başlarlar. Sağlanan yeni istihdam bu kez özel sektörde işten çıkarılanlar dolayısıyla neredeyse tümüyle eriyip gitmiştir. Üretim fazlasının bir kısmı kardeş ya da muhtaç ülkelere yardım kampanyalarında(!) kullanılır. Endüstri İşletmeleri Bakanı birkaç kere parasızlıktan dolayı istifa eder ama her seferinde işletmelere sermaye artırımı adı altında para takviyesi yapılarak durum kurtarılır.
***
Başbakan, ilgili bakanları ile yaptığı çözüm toplantısında bu işin ilk defa kimin kafasından çıktığını sorar. Maliye Bakanı ezile büzüle “Efendim, ben size buna benzer bir şey söylemiştim ama aslında kastettiğim biraz farklıydı, komisyonda değiştirdiler” der ama yine de ihale onun üzerinde kalır:
“O zaman bir çözüm bul, bu işten kurtar bizi!”
Görünen o ki bu işletmeler elden çıkarılacaktır ama kime nasıl ve kaça?
Öneri özel sektörden gelir.
Bunları bazı şartlarımızı da kabul ederek özelleştirin, böyle çalıştıramazsınız, bu şartlarda yatırım karlı olsa biz yapardık, şimdi zaten satamayan bu dar piyasaya girip bizimkilerini de batırıyorsunuz derler. Birleşik Sanayici ve İşadamları Derneği’nden bir grup işadamı ile toplantılar yapılır, yasal düzenlemelerin ne olması gerektiği konuşulur, işletmelerin değerleri hesaplanır, raporlar yazılır ve çözüm ilan edilir:

-İşletmeler açık arttırmayla özel sektöre satılacaktır.
-İşletmelerin satış tarihindeki işçiye olan borçları hazinece üstlenilecektir.
-İşçiler çıkarılmayacak ama yeni işverene olan yükünün hafifletilmesi amacıyla iki asgari ücrete kadar olan aylık gelirler vergi dışı tutulacaktır.
Bu durumun ekonomide haksız rekabet yaratmaması için özel sektörde aynı işi yapanlar da bu istisnadan yararlandırılacaklardır.
Satışlar gerçekleşir, işletmeler kurtulur, Endüstri İşletmeleri Bakanlığı’nın yapacağı iş kalmadığı için adı “Endüstri ile ilgili Devlet Bakanlığı” na çevrilir ve şimdilik elde kalan bir iki işletmeyi rehabilite etmesi istenir.
***
Başbakan rahat bir nefes almıştır. Artık ensesinde 100 fabrikanın, üç yüz bin işçinin sorunu, bu konuda özel sektörün şikâyetleri sona ermiştir.
Başka bir gün, özel sohbetinde Maliye Bakanı’na sorar:
“Kaça mal oldu bize?”
Bakan yanıtlar: Bedava verdiğimiz arsaları saymazsak, en fazla yatırdığımız parayı kaybetmişizdir. Bence asıl kayıp bundan sonra Sayın Başbakanım, biliyorsunuz özel sektör bunları alırken işçiliklerdeki vergilerin neredeyse tamamını kaldırttı.
Dolayısıyla Bakanlığımın vergi gelirleri biraz düşecek.
Ama iyi tarafı şu ki adamlar işi toparladılar, işçiler çalışıyor, malları satılıyor, ihraç ediyorlar…
Başbakan hafifçe yüzünü ekşitir: O kadar araziyi bedava verdik, sermayeyi biz koyduk, sıkıntısını biz çektik ve hatta borçları üstlendik.. Niye döndüremedik bu çarkı? Hele bir de vergilerden olduk!
İyi de bizim yanlışımız neydi?
Diğer bakanlardan biri cevap verir:
Yanlışımız herhalde o vergileri baştan indirmememizdi.
Şimdi maliyetler düştü, yeni patronlar da başka bir şeye lüzum kalmadan kâra geçtiler…
Galiba mesele fabrikaları kurmak değil, üretimde işçiliğin maliyetini düşürmekti…
Keşke şimdi o fabrikaları alanlar bunu bize baştan söyleselerdi de boşuna uğraşmasaydık.
Kim bilir, belki de işin böyle biteceğini biliyorlardı, ama her nedense seslerini çıkarmıyorlardı