İşsizlik, siyaset ve peynir gemisi (1)

Türkiye’nin bir “işsizlik” ya da başka bir açıdan bakıldığında “istihdam” sorunu olduğu herkesin malumudur.
Bu sorun ne zaman başlamış ve kimler ne demiş diye bakarsanız, özetle söyleyelim, sadece bu günün sorunu değil. Pek çok hükümet döneminde ve kabaca elli yılı aşkın bir süredir var.
Bu güne kadar nasıl da katlanarak geldiği konusunda en iyi kaynak ise, geçmiş hükümetlerin işe başlarken neler yapacaklarını dile getirdikleri “hükümet programları”.
İncelerseniz hemen hepsi bu “sorun”u kabul ediyor ve kendi hükümetleri döneminde halledeceğini söylüyor.
Halletme vaadleri, en azından bir önceki dönemlerinde böyle bir sorun olduğunun belgesi sayılabilir.
Bu gün gelinen aşaması ise, son zamanlarda “para sıkıntısı”nı giderme amacıyla hesapsız kitapsız yapılan özelleştirmelerden sonra ekonomideki üretim ve istihdam dengelerinin artık “düzen tutmaz ve sürdürülemez” biçimde bozulmaları.
Eski hükümetlerin bu soruna çözüm bulamadıklarını söyleyip en büyük faturayı Erdoğan hükümetlerine yükledikten sonra gelelim sadede.
Acaba bundan sonra ne yapılabilir?
Resmi tesbit ve açıklamalardaki iyimserliğe rağmen işsizliğin, bu tarih itibariyle yüzde on dörtlerde gezmesi artık siyasetin bu konuda lafla peynir gemisi yürütemeyeceğini, halka somut sonuçlar göstermesi gerektiğini gösteriyor.
O zaman da, “alternatif politikaların” bu peynir gemisinin neyle yürüyeceğini mantıklı bir biçimde ortaya koyması, koyduktan sonra da bu projeyi gözle görülür bir dinamizmle uygulaması gerekiyor.
Beklenen ne?
Önce şu ayrımı kabul edelim: işsizlik, kendini geçindirecek ekonomik gücü bulunmayan kesim için söz konusu olan durum. İşsizlik, ekonomideki yanlış politikalar sonunda ortaya çıkan dengesizlik içinde, batan küçük esnaf da dâhil bütün yapabileceği tek şey birilerine hizmet akdiyle çalışmak olan kesiminin mağduriyetinin adı.
Gerçekten de buradan bakarsanız, “işsizlik” asla işe ihtiyacı olmayanların ve öncelikle çalışmadan, rantla geçinenin derdi değil.
İşsizlikle derdi olmayan ikinci kesim ise işveren. Olaya buradan bakıldığında onlara göre işe girmek isteyenden bol bir şey yok. Elini öpeni işe alabilir, zam isteyene kapıyı gösterebilir. Belki de “emek talebi” konusunda hayatta hiçbir zaman bulamadıkları kadar şansları var. Kısacası onlar açısından “elini sallasan ellisi”. Bolluğa kimin itirazı olabilir?
Gelelim işin “istihdam” tarafına.
Bu sıkıntı, ülke ekonomisinin üretebilmesi, sanayicinin işçiyi ucuza bulmakla birlikte kendisine maliyetinin devlet eliyle yükseltilmesi gibi bir sorun. Bunun çözülmesi ve bu arada üretimin önünün açılması sayesinde işsizliğin de ortadan kaldırılmasında ise, konunun daha da genel, daha kökten bir ekonomi politikası olarak ele alınması gerekiyor.
Küçük bir örnek verelim: diyelim ki ülkede herhangi bir nedenle işsiz kalmış on bin kişi kamuoyunda çok etkili oldular. Politik sıkıntıya girmeyelim diye onları bir şekilde devlet işletmelerinin, belediyelerin kadrolarına geçirirseniz sadece bu on bin kişi için olsa “işsizlik sorunu” ortadan kalkar.
Ama bunu yapmak, ekonomideki “istihdam sorunu”nda on bin kişilik bir iyileştirme yapmak değildir. İstihdam açısından on bin kişilik bir iyileştirme, ancak ekonominin o on bin kişiyi çalıştırabilecek ek kapasite yaratması ile olur.
Şimdi gelelim konunun aslına. Yani konumuz on bin kişi falan değil de on milyon kişi olduğu zaman ne olacak?
Yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu gibi, işsiz sayısının on bin değil de on milyon olduğu zaman aranan çözüm, asla işsizliğin önlenmesi değil, o on milyon kişinin istihdamın sağlanmasıyla sonuçlanacak “ekonomik düzeltme”nin yapılabilmesidir.
Çözüm nerelerde?
Klasik iktisatçıların görüşlerini de pek yabana atmayacak olursak, ekonomiler kendilerine yanlış müdahaleler olmazsa iyi kötü bir genel denge kurarlar. Sonuçta bu işler toplumda bir arz-talep sorunudur.
Ama eğer bir ülkenin talebinin önüne ucuz döviz, kolay ithalat, yabancılara apaçık pazar gibi fırsatlar koyar ve piyasayı yabancıların üretimi ile doldurursanız doğal olarak yerli malın talebini engeller ve aslında yerli malı üretimi için gerekli olan talep cazibesini ortadan kaldırırsınız.
Bununla yetinmediniz, ardından bir de, devletin vergi yükünü işçilik ve dolayısıyla mal ve hizmet üretimi maliyeti üzerine bindirirseniz istihdama bir darbe de oradan vurursunuz.
Demek ki istihdamı büyük boyutta kısan iki neden olan düşük kur ve vergi yükünün üretim maliyeti üzerine yıkılmış olması şeklindeki yanlış tercihlerden dönülmesi, istihdamı arttırmada bir ön şarttır.

Pazarı yabancılara açılmış, sanayii güçsüz kalmış, ekonominin devlet elindeki kepçesi olan bazı kamu işletmeleri tasfiye edilmiş insanların üretme, araştırma ve yatırım hevesleri törpülenmiş bir ekonomide kısa dönemde ne yapılabilir onu iyi düşünmek gerekir.
Yazımızın başlığında söylediğimiz gibi insanlarımızın artık dayanma gücünü tüketmişse ve artık haklı olarak “lafla peynir gemisi yürümez, sonucu görelim” diyorlarsa ve siz iktidarınızın devamı açısından onlara mutlaka inandırıcı olmak için bir şeyler vermek durumundaysanız, çaresiz bu çözüm senaryosunu sondan başa doğru yani istihdam imkânlarının epeyce genişlediği bir “son tablo”dan yola çıkarak düzenlemek zorundasınızdır. Çünkü alacağınız iktidarınızın dördüncü yılında hala yüzde on dört işsizlik olacaksa halk arasında, yapılanların dişe dokunur bir tarafı olmadığının söyleneceğini şimdiden kabul etmek gerekir.
Son tablo
Çözüm diye göstereceğiniz son tabloda eğer gerçekten bu kabaca on milyon işsizin örneğin yarısını ilk dört yıl içinde işe kavuşturacak ve düzelmeyi açıkça hissettirecek bir istihdam gayreti olacaksa, daha birinci yılda en az bir milyon kişi gibi bir kitleyi işe kavuşturma planınız olmalıdır.

Acaba bu tablo özel sektör eliyle ne kadar gerçekleştirilebilir?
Şu andaki şartlar sürdükçe böyle bir şans yoktur. Düşük kur politikasından vazgeçilmeden ve vergiyi üretimin üzerinden çekmeden önemli bir adım atılamaz.
Bunlar yapıldığı takdirde şüphesiz ilk adımda piyasa dengesinde kendiliğinden belirli bir düzelme olacaktır. Ama hızlı ve asıl düzelme kesinlikle devlet ve onun eliyle yapılacak organizasyonların lokomotifliğinde gerçekleştirilebilecektir.
Bunu da bir sonraki yazımızda ele alalım.