İşsizlikte sanal soruna sanal çözüm önerileri

Sayın Başbakan katıldığı bir toplantıda işsizlik için “Bana göre yapısal bir sorun değil, sanal bir sorun” demiş ve ilave etmiş: “İşadamlarımızı söylüyorum, olaya yaklaşımda ne yazık ki parasal çıkar noktasındaki adımlarını birinci derecede ön plana çıkarıyor. ’Ben nasıl daha fazla kazanırım’ derken, orada insanımızın sömürüsü yapılıyor, emek sömürüsü yapılıyor.”

İşsizliğin sanal yani ekonomideki yanlışlar ve yaşanan krizden bağımsız olduğu düşünülünce, çözüm önerisinde de aynı sanallığa düşmekten daha doğal bir şey olamaz. Örneğin insan kendini bir zamanların İngiltere’sinde sanayi devrimi sırasında falan, yani o, insanların çoluk çocuk ayırt edilmeden, en azından haftanın yedi gününde sefalet ücretleriyle on iki saat çalıştırıldığı dönemler…

Kendinizi o günlerin koşullarında “San’arsanız işsizlik karşısında “zengin ve istismarcı patron”lardan böyle yapmamalarını isteyebilirsiniz.
Nitekim bu işlerin duayeni Karl Marx da o zamanın şartlarında “patronlar işçiyi sömürmesin” der.

Ama devran dönmüş, koşullar değişmiştir.
Şimdi bunu bu günün koşullarında söylemek, aşağı yukarı kurda “aman ha kuzuları yeme” demeye benzer.
Kurtlar her zaman yakaladığı kuzuyu yerler bu orman kanunudur, onların doğasından gelen davranışlarıdır.
Ama kurtla kuzunun beraber yaşamakta olduğu şehre indiğinizde durum değişir.

Bin sekizyüzlü yıllardan iki binli yıllara gelindiğinde artık kurtlara “aman kuzuları yemeyin” demek yerine bazı anayasal kuralların konulması, işçilerin çalışma koşullarının yasalarla güvence altına alınması gibi yeni modellere kavuşulduğu görülür.

Bu günün devlet yönetiminde işçi hakları, işçinin sosyal güvenliği ve istihdam koşullarını öyle patronlara rica ederek, “emek sömürüsü yapmayın” diyerek, “parasal çıkarınızı öne çıkarmayın” diyerek sağlamak diye bir yöntem yoktur.
Bu gün artık bilinir ki serbest bırakınca ekonomide herkes bildiğini yapar. “Biz acaip liberaliz” dendiğinde iş kendi bildiğine gider ve asıl amacı para kazanmak olan sermaye öyle falanın ricasıyla işçiye daha fazla para ödemez, “üçer beşer adam alın da şu işsizlik bitsin” dendiğinde, eğer ihtiyacı yoksa kimse babasının hatırına kimseyi işe almaz.

Bu zamanda sermayenin dini imanı olmadığı bizzat Sayın Başbakan tarafından söylenmiştir. Patronların amacının hayır işlemek değil para kazanmak olduğu ekonomiye biraz aklı eren herkes tarafından bilinir.
Bu zamanda işçi hakları rica ile minnet ile değil ancak yasayla korunur, bu imkan emeğe ancak doğru ekonomik kararlarla sağlanır.
Bu zamanda patron yeni işçi almıyor, elindekini de çıkarmaya can atıyorsa, bu durumun içinde bulunulan ekonomik koşulların icabı olduğu bilinir.

Memlekette yoğun işsizlik varsa, belli ki bu iş patronların o günlerdeki işçi çalıştırmak istememe gibi keyfi bir seçiminden değil, ekonomide bir şeylerin kötü gittiğindendir.
İstihdam daralmışsa, üretim ve pazar koşullarının kötü olmasındandır.
Memlekette ücretler genel olarak düşükse, belli ki piyasa daha fazlasını kaldıramamaktadır.
Memlekette o kendisinden medet umulan patronlar bile birer ikişer dükkanı kapatıp işsizler ordusuna katılıyorsa, belli ki bu ekonomik politikalar onları bile muhtaç hale getirmiştir.

Bütün bunlar biliniyor ve her şey açıkça ortada iken siz kalkar da “ ey patronlar, sanal sorunlar yaratıyorsunuz, insanları işsiz bırakıyor, fazla istismar ediyorsunuz” “bırakın parasal çıkar peşinde koşmayı” derseniz, ne diyelim ki?
Bunu söyleyen kişi, eğer gerçekten samimi ise, ya sadece etrafındakileri görüp işin böyle yürüdüğünü ve dolayısıyla da böyle çözülebileceğini “san”ıyor, ya da memleketin genel durumunu bütün çıplaklığıyla görüp bildiği halde koşulların sanki o sanayi devrimi zamanındaki koşullar olduğunu “san”ıp yine de yanılıyordur.
Ama ne olursa olsun, burada açık bir sanallık yani “sanma” sorunu olduğu ortada.
Sonuçta, kurda rica edip merhamet beklemekle kuzuları kollamak mümkün değildir.
Zaten sorun da sadece hain kurtların fırsattan istifade ederek o kuzuları ham yapıyor olması değildir.

İsteyenler sırf Sayın Başbakan dedi diye bunun böyle olduğunu sanmakta serbesttir ama ne yapalım ki, biz bu işin böyle olduğunu da olabileceğini de hiç mi hiç sanamıyoruz.