Kayıt dışılık bir neden değil, sonuçtur.

Son zamanda kayıt dışılık üzerine oldukça değerlendirme var.
Genelde söylenen de “üzerine gidilmesi”.
Gidin gitmesine de, sonucunu hiç merak ediyor musunuz?
Açık söylüyorum: Felaket olur!
Niye böyle? Ben kaçakçıdan, yüzsüzden, arsızdan yana mıyım?
Niye yanlış olur diyorum?
“Asacaksın bu namussuzları” deyip hem en kolay çözümü bulmak hem de memleketteki en namuslu adamlardan sayılmak varken acaba neden böyle diyorum?
Anlatmaya çalışayım:
Bir kere kayıt dışılık bir “neden” değil “sonuç”tur.
Yani “adamlar vergi kaçırıyorlar, kayıt dışı çalışıyorlar dolayısıyla memleketin bütçesi açık kalıyor, vergiler toplanamıyor, vergi toplanamayınca da hükümetler parasızlık çekiyor, biz de batıyoruz” şeklindeki bir sonuç çıkarmak doğru değildir.
“Madem öyle, işte böyle” diyerek bir biçimde kayıt dışılığı sonlandırmaya kalksanız, örneğin her mükellefin başına bir vergici dikseniz ne olur hiç düşündünüz mü?
Şimdi “asacaksın namussuzları” türünden düşünce sahiplerinin “hah işte böyle olacak ki memleketin ekonomisi kurtulsun” dediklerini duyar gibiyim.
Şimdi buna cevap vereyim:
Bu ülkede ekonominin yarısının kayıt dışı döndüğü konusunda herkes aynı fikirdedir.
Örneğin bu kayıt dışılık en büyük ihracat kozlarımızdan konfeksiyonda en yüksek düzeydedir.
Bu büyük kayıt dışılık dolayısıyla, örneğimizdeki konfeksiyon sektöründe maliyetler düşüktür.
Sektör, ürettiği malı ancak bu yapı dolayısıyla içeride satabilmekte, dışarıya ihraç edebilmektedir.

Eğer bu sektörde başka şeyler yapmak yerine biz kayıt dışını bitireceğiz diye üzerine giderseniz ne olur biliyor musunuz?
Kullanılan kumaş, etiket, nakliye, fason işçilik kayda geçip bunlar vergili olarak kullanılırsa şimdiki maliyetleri yükselmez mi?
Şüphesiz yükselir.
Maliyetler yükselince bunların olması gereken piyasa fiyatları da yükselmez mi?
Diyelim ki şimdi on lira olan gömlek eklenen vergiler dolayısıyla onbeş liraya satılmak zorunda kalmaz mı?
Malın bedeli on liradan on beş liraya çıkarsa iç piyasada yerli üretimin fiyatı artacağından ithal mal ucuz kalır. Yerli üretici pazardan çekilir, yerini ithal malları alır.
Sadece iç piyasada mı sorun olur? Hayır, dış piyasayı da kaybedersiniz. Çünkü dünyadaki alıcılar o gömleğin maliyetinde vergi olup olmadığına değil, kendilerine verilen fiyata bakarlar. Dolayısıyla önceden on liraya aldıkları malın bedeli on beşe çıkınca sizi bırakır başkasından alırlar.
Bu durumda konfeksiyon sektörünüz çökmez mi?
Tabii ki satamayıp çöker.
Atölyeleri kapatır, işçileri kapının önüne koyarsınız.
Ya başka sektörler?
Hepsini saymayalım ama biliniz ki kanunda yazılı oranların sadece yarısını uygulayarak ancak ayakta durabilen bütün sektörler ve dolayısıyla bütün ekonomi çöker.

Neden biliyor musunuz?
Vergiyi ekonomiye uydurmak yerine ekonomiyi vergiye uydurmaya çalıştığınız için.
Oysa ekonomi asıldır.
Vergi ise hükümetlerin gönlünden geçen hâsılat.
Keşke her şey gönüllerden geçtiği gibi olabilse…

Vergi politikanız yanlışsa, vergi yükü olması gerekenin değil de olmaması gerekenin üzerine yıkılmışsa, bu yanlışlığı sırf biz kanunu böyle yazdık diye savunamaz, uymayanı “asacaksın bunları” türünden suçlayamazsınız.
Suçlarsanız, vergi politikası ile ekonomi arasındaki uyumsuzluğu göz ardı eder, boşa kürek çeker ve hatta kendi ayağınıza da kurşun sıkarsınız.
Türkiye’deki kayıt dışılık sorunu, insanımızın kaytarması değil vergi kanunlarının bu ekonominin icaplarına uymamasının sonucudur.
Meselemiz kanunun ekonominin koşullarına uydurulmasıdır.
Belki “vallahi ben uydururum” dersiniz ama olmaz.
“Olsa da uydururum, olmasa da” demek ise ne ekonomistliktir ne vergicilik.
Ne olduğunu burada söylemek istemem.