Ülkeyi kalkındırmayan büyümenin hayırsız evlattan farkı var mı?


Bir ülkenin “kalkınma”sı ile “büyüme”si birbirinden çok farklıdır.
Ama iktidarlar bu ikisinin birbirine karıştırılmasından çok memnun olurlar ve genelde büyümeyi kalkınma diye göstermeye çalışırlar seçmene.

Önce her ikisinin “kitaptaki” tanımını yapalım:
“Kalkınma”, bir ülkedeki insanların refahını arttıran, milli ekonomisini güçlendiren gelişmeler bütünüdür.

Neyi mesela derseniz;
-Eğitim düzeyinin yükselmesi
-Güvenliğin arttırılması;
-Geçim sıkıntısının hafiflemesi
-Halk sağlığının desteklenmesi, ucuzlaması
-Teknolojisinin geliştirilmesi
-Kültürel zenginlikler
-İnsanlara gerekli olan, doğru altyapı yatırımlarının yapılması,
-Ülkenin güçlenmesi
falan filan…
“Büyüme” ise, bunların hiçbiri olmasa bile; o ülkedeki iş hacminin, üretim, yatırım, tüketim hacminin bir önceki döneme göre yükselmesi demek.
Teknik tanımıyla da Gayrı safi yurt içi hasılanın (GSYİH) artması…

İyi ya diyeceksiniz; bunlar olunca kalkınma da olmaz mı arkasından?
Her zaman olmuyor tabii…
Bir kere ülkedeki yatırımları bir takım yabancı gelip yapıyorsa, örneğin bir Kuveytli gelip AVM inşa ediyorsa, üzerinden kimsenin geçmek istemediği bir köprü yapılıyorsa, hatta geçiş parası bir yabancı finansörce toplanıyorsa yada bir yatırıma başlanmış ama yarım bırakılmışsa bu da resmen “büyüme” rakamları içinde sayılır. ama bunların ülke halkının refahına yararı olmadığı için hiçbir zaman o harcamalarla “kalkınma” sağlanmış sayılmaz.

Ülkenizdeki yabancı sermaye sizi kendisine verimli bir pazar olarak görmüş ve yatırım üzerine yatırım yapmışsa bu da kayıtlara "büyüme" olarak geçer ama olay asla "kalkınma" değil, kendi ekonominizi ufak ufak yabancıların denetimine verme, kendi pazarınızda onlara müşteri olmaktır.
Yine örneğin yoğun inşaat faaliyetleri, şimdi satılamayan konutlar, içi boşalan alış veriş merkezleri, hastaya değil yatırımcısına hizmet eden devasa hastahaneler de öyle.

Türkiye maalesef siyasi hesaplar uğruna kalkınması göz ardı edilerek büyütüldü. Bu büyümenin finansmanı hiçbir zaman kendi kaynaklarımızla olmadı, büyük ölçüde ve yüksek maliyetlerle dışarıdan sağlandı ve sağlanmaya devam ediyor.

Borçla ve yabancı yatırımla "büyüdük".
Özel sektörümüz giderek “yabancı damat” denip yabancı ortaklara teslim edildi. Milli yatırımlar, kamu elindeki işletmeler satıldı, dağıtıldı ve eritildi sonra da bunların bir kısmının arsasına yeni yeni inşaatlar yapıldı, bir kısmı yabancıların eline teslim edildi. Üstelik bu işlerden gelen paralar da har vurup harman savruldu.

Eğitimde çağdaşlık açısından çok açık bir gerileme olduğu ortada.
Belki eğitim hizmeti vermek üzere binlerce yeni okul binası yapıldı ve bunlar hesapça büyüme rakamları içine girdi ama ne yazık ki buralarda bilimsel eğitim yok.
Siz okul binaları muhteşem ama öğrencisi cahil bir ülkeye kalkındı diyebilir misiniz?
Dolayısıyla ekonominin bu tür harcamalarla genişlemesi kof bir büyümedir; ama kalkınma anlamında fazla bir şey değildir.

Haydi biraz daha anlaşılır bir örnek daha verelim:
Diyelim ki bir dükkanınız var, iyi kötü iş yaparken borç harç gidip iki dükkan daha açıyorsunuz.

Karşıdan bakanlar tabii ki “Oooo işi büyüttü” diyor ama eğer bu büyütme sizin eski karlılığınızı arttırmıyorsa yani bir katma değer yaratmamışsa, daha fazla kazanmaya başlamamışsanız siz asla kalkınmış ve güçlenmiş sayılmıyorsunuz.
Hatta işi daha da verimsiz, hantal hale getirdiğiniz için aslında eskisinden geri bile gidiyorsunuz.

Türkiye’nin kalkınmış bir ekonomi olması, yapılan yatırımların artık toplumun ihtiyaçlarını daha fazla karşılayan, insanların refahlarını yükselten, onların geleceklerini ipotek altına sokmak yerine güvenli hale getirmeye hizmet eder hale gelmesi lazımdır.

Çünkü dünyada atı alanlar artık o sizin Üsküdar’ı değil Mars’ı geçmeye başladılar.

Bu gün verin sahillerinizi yabancılara, yerli ortak bahanesiyle yabancı işbirlikçilerine; getirin vergi ve gümrük kolaylıklarını, vatandaşın ihtiyaç duyduğu ulaşım hizmetlerini verin yabancı yatırımcılara, halkı onların müşterisi haline getirin; belki durumun ayırdında olmayanlar aman ne güzel bak memlekette her türlü yabancı marka var, yeni yeni binalar kuruluyor, altyapı yatırımları yapılıyor, gökdelenler yükseliyor” der ama bunların aslında kalkınma olmadığını, kendi geleceğinin kararmakta olduğunu, ülke ekonomisi ve dolayısıyla kendi refahının yabancıların eline teslim edildiğini bilemez.

Geçmeyeceği hatta yolu düşse bile geçemeyeceği köprüye bakıp kalkındık sanır.
O boş büyümeyle saf bir sevinç yaşar.

Türkiye artık kof, borçla büyüme ve gösteriş yatırımlarından vaz geçmeli, kendi ekonomisinin verimini arttırmanın yolunu aramalıdır.

Ve bu işin sorumluluğunu taşıyan politikacılar…
İşleri büyütmenin “kalkınma” olmadığını bilin, bunun sorumluluğunu taşıyın.
Büyüme adına yapılan yatırımların bu gün artık geçim sıkıntısını dışa vuran, geleceğinden endişeli halkı kalkındırmadığını ve hatta batırdığını, gelecek nesillerini bile borç altına soktuğunu kabul edin, sonra da bundan vaz geçin.

Kalkınmasız büyüme bilin ki aynen hayırsız evlat yetiştirmektir.
Yapmayın…
Yapanlara da kanmayın