Sırf ümitle beslenmenin 'kofti'liği üzerine


“Ümit fakirin ekmeği, ye Memet ye!...”
Çok sıradan bir sözmüş gibi görünen ama altını biraz eşelerseniz oldukça derin anlam verebileceğiniz bir sözdür bu.

Aynen Servet-i Fünûn (Bilimin zenginliği) akımı şairi Tevfik Fikret’in (1867-1915) “Balıkçılar” adlı ünlü şiirinde geçtiği gibi.

Ne diyor Fikret orada:

“Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder
Bugün açız yine; lakin yarın, ümid ederim
Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader”

Oysa o da bilir ki sular kolay kolay sakinleşmeyecektir, ihtiyar balıkçı çaresizdir, “kaderi” budur.

Kader derken "sonunda olacağı budur" anlamında tabii...

*

Gelelim oldum olası “Gelişmekte olan” ülkelerden olan Türkiye’mizin kaderine.

"Gelişmiş ülkeler", bizim gibi kişi başına milli geliri 10.000 doları aşamamış olan ülkelere "gerimizde kalmış" demez de, biraz da diplomatik bir kurnazlıkla “gelişmekte olan ülkeler” derler.

Sanal dünyanın ünlü ansiklopedisi “Wikipedia” ise daha gerçekçi, "harbiden" bir bakış açısıyla şöyle tanımlıyor bunu:

“Ekonomik ve coğrafi bir terim olarak gelişmiş ülkelerden bir kademe geride yer alan ve dünyanın birçok ülkesinin içinde bulunduğu ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkelerde gelişmiş ülkelere göre daha düşük bir yaşam standardı, tam olarak gelişmemiş bir sanayi alt yapısı ve yine gelişmiş ülkelere kıyasla "daha düşük insani gelişim endeksi" mevcuttur...”.

Peki, 30 kadarı açıkta, bir o kadarı ise "neme lazım" deyip pek ortalarda görünmek istemeyen hepsi hepsi 60 kişi denebilecek gizli dolar milyarderimizin paralarını da sen ben dahil halkımızın ortaklaşa sayılan gelirine kattığımızda acaba bu yazının yazıldığı günler itibariyle bizdeki durum yani "vatandaş başına" düşen yıllık gelir nedir?

2020 sonunda milli gelirimiz üstelik bir önceki yıla göre %16 da artarak 5 trilyon 47 milyar 90 milyon lira olmuş.

Nüfusumuzu 84 milyon sayar ve bardağın hep dolu tarafından bakan TÜİK’in rakamlarına dayanırsanız bu gün için 7,5 liralık kurdan adam başı yıllık gelir 8.012 dolar.

Bu iş dolar üzerinden hesaplanır dünyada.
Mesela kur yarın 8 liraya mı çıktı? bu sefer de adam başı gelir 7.511 dolar.
“Pardon… yedirip içirdiğimiz ama olur ya, nüfus sayımında hesaba katmadığımız şöyle bir 4 milyon da Suriye’liyi kat bu paylaşıma;
Al sana çıkan hesap bu sefer de 7.170 dolar.
Maazallah yarın bir dolar 10 lira olsa var ya... ki hazretin sağı solu belli olmaz, çarp böl adam başı 5.736 dolar.

Düştün mü böylece şu 10 bin dolarla ölçülen "insani gelişmemişliğin" de neredeyse yarısına.
Ne demişlerdi?
“Kişi başı 10 bin dolara kadar” “
"Gelişmiş ülkelere göre daha düşük bir yaşam standardı",
"Tam olarak gelişmemiş bir sanayi alt yapısı" ve yine
"Gelişmiş ülkelere kıyasla daha düşük “insani gelişim endeksi”.

Peki, bu güne kadar bir türlü yapamadık şu kalkınmayı, kısmet olmadı tamam ama; ya şu bizim büyük büyük “ümit”lerimizden niye söz etmiyor ki elin oğlu?

Taa 1950’lerden falan başlayıp bugün 2023’lere, 2071’lere falan uzanan göz yaşartıcı, göğüs kabartıcı ümitlerimizden mesela?
Bahsetmez tabii, bu "maddeciler" sadece "sonuca" bakarlar çünkü.

*

“Ümit fakirin ekmeği” deriz ya…
Ye babam ye bu ümit ekmeğini.
Sen yiyorsan, elin oğlu neden yedirmesin de aç kaldım diye bar bar bağırtsın seni.

.

Beslenir misin peki?
Ne alaka…
Sen hiç sadece kuru ekmekle karnını doyuranların sağlıklı beslendiğini gördün mü?

Beslenemez… Sadece o gün için “koftiden” karnı doyar, göbeği şişer “açım” falan diye bağırmaz olsa olsa.

Hoş dese ne yazar ki
Bak geçenlerde bir siyasimiz iftiharla söylüyordu zaten “Türkiye’de aç yatan mı var ki?” diye.

Yok zahir… en azından kuru ekmek bulabiliyorsa insanlar asla aç sayılmazlar. Sonra hadi aç kaldı diyelim üç gün üst üste; o zaman da açlıktan ölür, ölünce de nüfus kaydından düşülür kendisi, ardından bizde böyle aç yaşayan, aç yatan birileri yok ki denir.

Demek ki laf doğru: hayatta aç yatan yok.

*

Peki bu “ümit” durumu bu kadar da mı ümitsiz bir vak’a bizler için?
Mesela şu gelişmişler neden ikide bir kendi ümitlerini dile getirmiyorlar ve “Daldaki kuş”a değil “Eldeki kuş”a bakıyorlar, sonra gelişmişlik endekslerindeki sıralarıyla öğünüyorlar hep?

Bizdeyse neden bu dünyadan başlayıp "öbür dünyanın nimetleri"ne kadar uzanan o “ümit”li bekleyişler?

Galiba vadesi dolup “bir önceki ümit” gerçekleşmeyince bu sefer de “daha büyük bir ümide” yeni bir vadeye sarılmaya hazır olmamızdan.
Deriz ya “Ümitsiz de yaşanmıyor” diye.

Doğru tabii… ümitle yaşıyoruz, biri bitince yeniden ümitleniyoruz.
Sen bunu yedikçe de “ye memet ye” demeleri ondan.
Yiyoruz bu durumda, yiyoruz da öylesine işte. Aç kalmamak için ve “koftiden” beslenerek.
Sonra da sadece ekmekle beslenmekten dolayı kof, vitaminsiz, proteinsiz, mecalsiz falan filan.

Hani adamların "daha düşük insani gelişimli" dediği gibi.
Ve de… daha nice yılların ardındaki hedeflere sadece "karın tokluğuna" ve bir ümitten bir ümide koşarak, coşarak…
Yani kaderimizdeki gibi,
Yani "zaten sonunda olacağı budur" dedikleri gibi.