Serbest piyasanın görünmez eli kimin cebinde?

Aziz Nesin’in “Padişaha Giren Kazık” adlı hikâyesini çoğu kişinin bildiğini sanıyorum.
Bilmeyenleri de düşünüp kısaca hatırlatmakta yarar var:
Vakti zamanında adamın biri durup dururken sokakta “Kazık bana giriyoooor!” diye bağırmaya başlar.
Önce kimse bu duruma bir anlam veremez.
Evirir çevirirler, bakarlar ki görünürde herhangi bir kazık yok.
Dürzü herif, gereksiz şamata yapıyor diye kapatırlar bir mağaraya, sesini keserler ama bu arada giderek iş de büyür
Sırasıyla, önce adamı yakalayan kolcular, daha sonra subaşı, kadı, hekimbaşı derken bu iş herkese sirayet eder ve hemen hepsi de zaman zaman “Amanın kazık bana giriyooor!” diye bağrışmaya başlarlar.
Hatta en sonunda vezir bile.

Herkes şikâyetçidir ama karşısındakine giren kazığı eliyle tutamadığı, gözüyle göremediği için kimse birbirine inanamaz.
Hele Padişah, bu kazık işine hiç inanmaz.
Ama bir gün o koca padişah dahi aynı hisse kapılıp “Aman ey benim sevgili kullarım yetişin! bana da kazık giriyooor!..” diye bağırmaya başlayınca, memleketin önemli kişileri,
“Bu padişahtır, yalan söylemez her halde kendisine kazık girdiği doğrudur.
Bizden çok bağırması da, herkese rütbesine uygun büyüklükte kazığın girmesindendir.
Padişaha giren kazık “sultani” olmak gerek...” derler.
Padişah yeri göğü inleterek,
“ Ne durursunuz, gelip kazığı çıkarsanıza...” diye yalvardığında.
Padişahın çevresindekiler,
“Ey sultanım, nasıl çıkaralım, bu kazık başka kazıklara benzemez.
Gözle görülmez.
Elle tutulmaz.
Acısını da kazığı yiyenden başkası duymaz.
Az daha sık dişini, bir zaman sonra bizim gibi sen de kazığa alışır, rahata kavuşursun!..” derler.
***
Bir ülkede uygulanan yanlış ekonomi ve maliye politikaları da böyledir.
Hikâyedeki kazık gibi elle tutulmaz, gözle görülemezler.
Dolayısıyla acısını hissedenler ara sıra bağırıp dursa da, kimse kolay kolay kimsenin derdine derman olamaz.
Kazık yiyenler, bir süre sonra da bunun acısına alışıp derdini unutur giderler ama gün gelir de o acı en baştakilere kadar dayanırsa, işte o zaman tüm toplumda olan olmuştur geriye yapacak fazla bir şey kalmaz.
***
Şimdi Dünya’nın 17. Gelişmiş ekonomisi falan da diyorlar ama, bizim gibi nüfusunun önemli bir kısmı aç yatan, boşta gezen, dükkan kapatan, boğaz tokluğuna çalışan ülkelerde, iktidardan kimsenin kolay kolay kabul edemediği, dolayısıyla bu iş tüm ekonomiyi göçertene kadar da, varlığına inanılıp çözümünün aranmadığı bir “gizli ekonomik kazık” gerçeği vardır.
Özellikle kimin ne yaptığı, kimin kime hizmet ettiği kimin ne söylediği, kimin ne anladığı belli olmayan ama temelinde her şeyi ile “serbest piyasa” olan ekonomilerde, zarar görüp zaman zaman feryad eden alt gelir gruplarının derdini anlatabilmesi çok zordur.

Ünlü liberal iktisatçı Adam Smith’in deyimiyle, bu serbest piyasada işleri ekonominin “görünmeyen eli” "düzenler. Düzenler ama, yapılan bu düzenlemeler ile sonuçta o “görünmeyen el”in halkın geniş kesimlerinin cebinden hiç çıkmadığı da açık bir gerçektir.
Böyle durumlarda sakın ha sakın, hiç kimse Aziz Nesin usta’nın anlattığı gibi kendisine giren bu görünmez kazığın sadece kendine girdiğini düşünüp çıkarmak için tek başına uğraşmamalı, çıkaramadığı zaman da “alıştım artık” dememelidir.

“Liberal ekonominin görünmez eli”nin tüm ceplerden çıkarılmasının tek çaresi, toplu çözüm olan sosyal demokrasinin iktidar yapılması ve iktidarın da işi yamalı bohça gibi rastgele reçetelerle değil bu politikaları esas alarak sürdürmesidir.